Ellerini başının arkasında gergin şekilde tutmuş bekliyor. Sırtına ısırıklar bırakıyor, eteğini yukarı sıyırıyorum...
Gögüs uçlarına klipsler takıyorum. Canın yanıyor mu? diye soruyorum, yandığını bile bile. Kıvranmasına rağmen zorlanarak "I ıhhh! Yanmıyor Efendim" diyor.
Clips'in sıkma gücünü arttıran vidayı sıkıyorum, ya şimdi yanıyor mu canın? dememe bile gerek kalmadan can acısıyla bükülüyor.
Sesimi yükselterek azarlıyorum. Ensesinde yere paralel ve gergin durması gereken kolları acıdan dolayı kapanmaya başladı diye kızıyorum... Acı çekiyor olabilirsin ama dimdik ve gergin şekilde heykel gibi durman gerektiğini unutmamalısın degil mi diyorum. Hak veriyor ve gogus uçlarındaki acıya rağmen yine toplarlanıyor ve dimdik duruyor. Artık acı beden hareketlerinden değil , yüzündeki ifadelerden okunabiliyor bir tek.
Bu acıyı anımsatma törenini kısa kesiyor , klipsi çıkartıyor hatta gogus uclarını opuyorum biraz acıı geçsin diye. "T
eşekkür ederim Efendim" diyor.
Klipsleri en gevşek moduna getirip tekrar takıyorum. Bu kez acımadığını biliyoruz. Belki küçük bir sızı o kadar.
Gogus morluklarını sevdigim icin , bir gogsunun yanına ısırık izimi de bırakmayı ihmal etmiyorum.
İç sesim , ah o dışıma çıkmayan iç sesim elbette benimle konuşuyor bazen böyle durumlarda. Kimsin sen? diyor bana.
Niye böyle yumuşacık kalpli, böyle tatlı ve güzel , kimseye zararı dokunmayan, zeki, zengin ruhlu, küstah ya da şımarık olmayan, üstelik beni tüm varlığıyla seven bir kıza bunları yapıyorsun?
Neden ona tensel acı veriyorum? Neden? Yanıtını bilmeme rağmen bu soruyu sorup yanıtı tekrar etmek bir tür iman tazelemek aslında. Yaptığım şeyi sorgulayarak tekrar tekrar davranışlarımın nedenini anlayarak iman tazeliyorum. Bunu yapmama neden olan en temel içgüdü elbette ki cinsel bir içgüdü.
Fakat sen cinselliği her zaman sertlikle tanımlayan biri değilsin ki? Nedennnn?? Neden o halde böyle davranıyorsun? diyorum kendime.
Çünkü en medeni halinden çıkartıp en doğal haline indirgemek o cinselliği, öğretilen sevgililik, partnerlik vb. ilişkilerinin aksine bir hale getirmek ruhumu aydınlatıyor.Ama bu, ona acı vermemin en temel gerekçesi değil ve olamaz. İçimden gelen durdurulamaz bir cinsel şiddet ihtiyacı yok. Hatta biraz daha planlı yaptığımı söyleyebilirim bunu. İçgüdüsel bir saldırganlıkla değil. Benimki sadece, bir şey yaparken o şeyden aynı anda zevk de almak. Yoksa zevk almak icin yapmadıgım kesin.
Tamam madem cinsellik sadece bu şiddetin sende bir yansıması ve bir sonuç...Yarattığı cinsel duygudan keyif alıyorsun ama o halde asıl nedeni ne bu zavallı kıza böyle davranmanın?
Yanıtını yine biliyorum. Onu daha büyük acılardan kurtarmak!
Peh ! Ne büyük ne ulvi görevler edinmişsin sen kendine Red Dominum!
Beni yanlış anlayacağını biliyordum. Fakat bir insanın gönüllü olarak teslim olması ve acıyı göğüsleme cesaretine yanıt olarak ona sunduğum bu zemin benim mutlu ediyor. Bunun bir terazisi yok. Ölçemiyoruz. Fakat kölemin eski hayatıyla şu anki hayatında yaşadığı hisleri tartarsak hislerin yoğunluğu ve gerçekliği ve içsel proseslerinin büyük bir enerjiyle harekete geçmesi hangisinde ağır basar biliyorum. Bana teslim olduktan sonra....
Murathan Mungan'ın sanırım Lal Masalları'nda bir öykü vardı. Bir obada delikanlı ağanın kızına aşık olur ama kızı ona vermezler fakir diye. Derken delikanlının sevgilisini başka bir ağanın oğlu ile evlendirirler. Delikanlının yapacağı hiç bir şey yoktur. Sevgilisi evlenmeden önce onu son kez görebilmek için bıyıklarını ve vucut tüylerini keser, dansoz kıyafeti giyerek kadın taklidi yaparak, sevdigi kadının düğününde köçeklik yapar. Burada eziklik mi vardır yoksa ruh büyüklüğü mü? Delikanlının o an yaşadığı hissin sadece acı olduğunu mu düşüneceğiz? Acı olsa bile sevgilisini görmenin sevinci ve mutluluğu da vardır. Kölenin de tensel acının varlığına rağmen, ruhsal olarak kendini disipline etmenin getirdiği bir mutluluğu görmezden mi geleceğiz?)
Sonra yüzükoyun yatırıp ellerini arkadan ayak bileklerine bağlıyorum.. Öylece bekeletiyorum bir süre...El bilekleri acıyınca ipi cozup daha gevşek hale getiriyorum.Sonra içimdeki hayvanı dışarı salıyorum...Döverek hakaret ederek....Nereye kadar bu durumla barışık kalacağını merak ederek...
Evet onun kabul edebileceği sınırlarda ruhsal yolculuklarımızı sürdürüyoruz. Kücük kızım, kölem , oyuncağım, öğrencim.... Canı yandıkça "Teşekkür ederim Efendim" diye inleyen sesi geliyor kulağıma.
Sonra çözüp yere oturtuyorum ben koltukta otururken başını dizime koyuyor. Saçlarını okşuyorum. Dünyada şu an en çok olmak istediği yerde, dizimin dibinde o an.