21 Şubat 2012 Salı

DİL'İN YANILSAMACI DÜNYASI




Dil bir akıl tutulmasıdır. Kollektif olarak uyduğumuz bir histeri'dir dil. Gösteren ile gösterilen arasındaki açı kaymasıdır. Suda yüzen bir balığa  iskeleden baktığımızdaki sanal görüntüdür. Milyonlarca yıl önce sönen yıldızın ışığına bakmaktır dil.
Wittgenstein gibi Chomsky gibi dil  ve lingusitik filozofları varken burada tutup dil üzerine felsefe yapmaya çalışmayacağım, nafile bir çaba olurdu. Ne de olsa dil'in zayıflıgı ve yanıltıcılıgından sözederken de dili kullanmak ne  kadar trajikomik bir durum olurdu.

2 FARKLI DİL KULLANIYORUZ
Peki nereye getiriyorum lafı? Dil yetmiyor işte dil'i anlatmaya...Sanırım bulacağım.... Dil bulacak onu da. 2 dil var  kullandığımız. Bir dış dünyayla bir de iç dünyamızla konuştuğumuz 2 dil. Her ikisi de aslında  "dil" olmalarından dolayı zaten doğuştan özürlü araçlar. (özürlü derken, dil belki muhteşem bir uzay aracı ve yapabilirikleri sonsuz olabilir ama onu kullanacak bir  astronot yoksa gercekten atıl ve özürlü bir araç olarak durur karşımızda).

İÇ DÜNYAMIZLA KURDUĞUMUZ DİL

İç ve dış dünyamızla kurdugumuz bu iki dil'in (eğer ki filozof değilsek) özürlü ve eksik oldugunu  düşünüyorum. 

İçimizle kurdugumuz dilsel ilişkiden başlayalım. Ornegin dil kullanmadan oluşan ilişkide sıkıntı olmuyor. Mesela biyolojik yapımız bize kendi mesajını yolluyor. ACIKTIM. Cok net degil mi? yemek bul! Ya da tiksindim! Uzaklaş!  Burada biyolojik bir dilden sözediyoruz ve biyolojik dilde genelde mesajlar net.   Benim kişinin iç dünyasıyla kurduğu dil derken kastettiğim şey beyinsel ve ruhsal mesajlara dair bir dil. Biyolojik dilimize güven sorunum yok. Kendimizle konuştuğumuz dilin saçmasapanlıgı içimizdeki benlik algısının  kulagımıza fısıldadığı sesten kaynaklanıyor.


Bu içimizdeki benlik sürekli olarak bize emirler yağdırıyor ve bu emirlere robot gibi uyuyoruz çoğu kez. Bazen o iç benliğin tutkularının kölesi olarak hırslara kapılıyor, bazen o iç benliğin fısıldamaları yüzünden hiç yapmayacagımız saçmalıkları kabul edip onlarla yaşayabiliyoruz. Hatta bu iç benlik bazen hırslarına bizi esir etmekle kalmıyor, tam tersi bizi  aşağılayabiliyor. Sen şunu yapamazsın, bunu yapmaya gücün yetmez, zaten böyle bir şeyi haketmiyorsun, eziksin vs. vs. Bizi istemedigimiz ve hayat amacımızdan uzaklaştıran bu iç sese "iblis" diyebiliriz. Sadece isimlendirmek icin iblis diyelim mesela...


Önemli olan bu iç  benliğin arkasında duran bize hayat hedefimizde yol gösteren kılavuzun sesini duymak. İçimizdeki bu  "kılavuz" un sesini genelde "iblis"in sesi bastırır. Ve biz kendi kendimizle konuştuğumuzu sanırken, kılavuzu degil iblisi duyarız cogu kez. 


Toplumsal kurallar, cocuklugumuz, ailemiz ve yetiştirilme tarzımızın ezberlettiği kirlenmiş  benliğin sesinden sözediyorum iblis derken. Bundan kurtulmak cok zor. İblisin sesi cogu kez bizim başımızı belaya sokar. İstemedginiz bir adam ya da kadınla evlenmenizi, istemediginiz bir işte çalışmanızı ya da istemediginiz bir hayatı yaşamanızı bu iblisin sesi saglamıstır. Kurtulun ondan. Ve kılavuzun sesinden başkasını dinlemeyin!

Kılavuzun sesini nasıl ayırt edersiniz. ? O sizin özbenliğinizdir...Onu aslında tanırsınız ama utana sıkıla onun sözlerini uzaktan duyarsınız ve bastırırsınız. O size bazen bir orospu ruhuna sahip oldugunuzu, bazen cok büyük sanatcı olabileceginizi ve bankadaki sıkıcı işinizden istifa etmeniz gerektigini, kocanızla yatmaktan aslında hic hoslanmadıgınızı, aslında maske takarak yasadıgınızı bütün samimiyetiyle fısıldar size. Ozgur olmadıgınız anları anımsatır ve size alarm sinyali üretir.  Ve cogu  kez icinizdeki iblis hemen sizi hayat amacınıza ve ozgurlugunuze ve özgün kişiliğinize yaklaştıracak olan kılavuzun sesini boğar.
kalemkesiginden alıntı

İçimizle kurdugumuz dil sıkıntılı. Bu sorunu aşmak ancak bizi yargılamayan, her türlü ama her türlü olasılıkla bizi özgürlüğümüzle tanıstırmaya calısan kılavuzumuzun , öz benliğimizin sesini duymaya calısmakla mümkün. Bu da kendiyle yüzleşmeye cesaret etmek demektir. Kaçınız bunu yapabiliyor?Kaçımız?

DIŞ DÜNYA İLE KURDUĞUMUZ DİL

Dış dünya ile kurduğumuz dil zaten cogu kez iç dünyamızda kurdugumuz özürlü iblis dilinin devamı oluyor. Sürekli savunmacı ya da saldırmacı konumda diller kullanıyoruz. Anonim diller kullanıyoruz. Başkalarını yargılayan eleştiren , ezmeye calısan, kendimizi sürekli haklı cıkartmay calısan "anonim" diller bunlar. Özgüvenli ve küstahmışçasına görünen oysa tam da korkan ve kertenkele dilidir. Aynen bir sürüngen gibi, beyin yerine omurilik soğanı denilen organın tepkisini veren bir dil kullanırız cogu kez. Kaç ya da saldır! Tamamen reflekstir.

Dış dünyayla tam olarak saglıklı bir iletişim ve dil kurmak icin oncelikle kendimizi oldugumuz gibi kabul etmemiz şart. Kendini kabul edememiş biri kertenkele tepkisi vermekten kurtulamaz. Kendini kabul edemeyen başkasına da farklı olma özgün olma şansı tanımaz.  Sosyal olarak kabul gören niteliklere sahip olmayı kutsallaştıran ve kendi kişisel ozgurlugune  sahip olmayan kişiler  kertenkele olmanın otesine geçemiyor. Ornegin sosyal olarak kabul goren davranıslara sıkı sıkıya sarılan birileri para ugruna istemdigi işlere ozgurlugunu satmıs, sosyal kabul ugruna sevdigi kadın yerine daha akılcı bir evlilik yapmıs, icinden gelen duygusal ya da cinsel istekleri bilinclatına itmis, sözde saygın ama ozel hayatında bilicnlatı patlamaları yasayan ve erdemden uzak davranıssal bozukluklara sahip kisiler olabiliyor.  Kendi özgürlüğünü , sosyal kabul ugruna sattıgı için de, özgürlüğüne sahip cıkan cesur ama farklı kişileri kolayca yargılayabiliyor.


Farkındaysanız hala dil ve söz'ün yeterliliğien gelemedik. Cünkü dil'in kendi yetersizliğine gelene kadar o dil'i kullanan kişinin iç dünyasına ve yetersizliğine takılıyoruz. 


Dil , birbirimizi doğru anlamak için eksik de olsa bir araç Bu aracı , takıntılarımız ve önyargılarımızla daha da işlevsiz hale getirdiğimizin fakrında mıyız?


Bu yazı burada kalır. Dil yetmiyor bana! Ya size yetiyor mu diliniz?

Hiç yorum yok: