5 Şubat 2012 Pazar

Küçük , cesur ve meraklı kız ile 2. röportaj!

10- İçinde yaşadığımız toplumun kadın-erkek ilişkilerine ve ” evlilik ” kavramına bakış açınız? (Bu tamamen özel bir soru,kendi kişisel merakımdan kaynaklı)

Evlillik bence iyi bir iletişim, karşılıklı birey olma sınırlarına saygı , herkesin hatalar yapma sansı oldugunun bilinci ve karşındakinin özgürlüğü ile mutlulugun gerçekleşebileceğini bilmekle yürüyebilecek  bir kurumdur. Bu da demek oluyor ki  tahminen mevcut evliliklerin çoğu iyi gitmiyor. Çünkü  az önce sıraladığım şeyleri, ego savaşına götürmeden açıklıkla birlikte yaşayabilecek insan sayısı azdır bence.



Evliliklerin önündeki en büyük engellerden birisi tutkunun ve coşkunun kaybolması (ki cok dogal) ve kaybolan coskuyu dolduracak dışarıdan insanlara eğilim gösterilmesi (ki bu da cok dogal). Böyle olunca klasik evlilik kurumunda bir eş digerine "beni heyecanlandıran bir adam var" diye  bir  şeyi  söyleyemez. Söylerse cünkü evlilik bitebilir. Bu nedenle bu işler gizli olarak yürüyor evliliklerde. Kücük flortlerden, bir seferlik seks iliskisine, düzenli gorusmelerden tutkulu gizli aşklara kadar giden  ve erdem dedigimiz şeyden uzak gizli saklı yaşanan şeyler oluşuyor hem kadın hem erkek tarafında. Bu da doğal olarak   "aldatan" tarafta  eşine karşı iyice soğuma ve hatta eşini  kendi özgürlüklerinin önündeki engel olarak gormeyi gündeme getiriyor. Örneğin bir kadın düşün, evliliğinde biraz tutku yitimi var diye başka bir adama gönül kaydiriyor, o adamla gizlice gorusuyor sevisiyor vs. Ama evdeki kocaya bunu soyleyemedigi icin de sürekli bir SUCLULUK DUYGUSU ya da YAKALANMA KORKUSU yasayabiliyor. Böyle olunca evdeki koca, bir eş  ya da yaşam ortagı olmaktan cok , ozgurluklerin onundeki ZABITA, engel ya da GARDİYAN olarak algılanıyor bilinç altında. Unutmayalım ki bu hayattaki en guzel şey, dimdik bir insan başıdır. Başı dik duramayan kişiler hep bazı şeyleri gizlice yapmanın getirdiği eziklik ve mutsuzlukla yaşamak zorundadırlar. Evlilik işte bu doğal olarak ilgi gorme ve begenilme icgüdüsünü gizlice yaşamayı dayattıgı sürece bombok birşeydir.

Bunun yolu yok mu? Elbette ki var. O da karşılıklı olarak , ilişkinin bir noktasında tutku azalması ya da dışarıdan başka tutkularla da beslenme ihtiyacının olacagını kabul etmek zorunlu oluyor. Yani bir kadın ya da bir erkek, eşinin  ve de kendisinin başka birilerine ilgilerinin olabileceğini kabul ederse o evlilik daha mutlu bir hale gelir. Birşey yaşanması şart degil, ama insan oldugumuzu unutmamak onemli. İçimizden gelen birseyler yüzünden hayatımızdaki kadın ya da erkegin bize sucluluk yasatmaması onemli. Bir kadın, onu oldugu gibi sevecek, hatta baska erkekleri arzuladıgında bile onun bu halini insani bir durum olarak nitelendirebilecek bir erkekle evli olmak ister bence. Tabi ki dışarıdaki ilginin gecici oldugunu iki taraf da bilmeli. Ozgurlugu hissettigi yer asıl kalıcı olandır, dısarıda heyecan yasadıgı yer degil . Bunu yasayarak gormek ve oturtmak onemli.


Evlilikler konusunda sadece cinsellik konusu da engel degil aslında. Yani kişi bir gün eski alıskanlıgının dısında birseyler yapmak isteyebilir. Aksam yemegini yalnız yemek, ya da tatile arkadaslarıyla cıkmak vs. Bunların hepsinin cok insani oldugunu bilir, ve egomuza saldırı olarak algılamazsak o ilişki bir ozgurluk adacıgı olur her iki taraf icin de.


İki tarafın da egolarının savasımı ve savunma halinde surekli tetikte bekledigi evlilikleri hayatıma sokmayı dusunmedim hic. Diger türlüsünü  ise elbette isterim .Ama hem evlenmek isteyebileceğim hem de yukarıdaki denklemi anlayabilecek bir kadına rastlamak gerekiyor öncelikle:)

11-Efendi-Köle ilişkisi hariç bir ilişkinizde dominant yüzünüzü gösterirmisiniz?Yani ilişkide bu baskın yönünüz ortaya çıkar mı yoksa yeri gelince bende yönetilebilirim veya yönetmesemde olur düşünceniz var mı?

 Normal hayatta gayet ingiliz beyefendisi kıvamında gezdigimi söyleyebilirim. Sosyal hayat kimsenin domimantlıgını kaldırmak durumunda değil. Hayat gorusu olarak, herkesin medeni, saygılı , bir digerinin ne hissettigini umursayan, ozgurluklerin bir digerinin ozgurlugunun basladıgı yere kadar uzanabilecegini savunan  biriyim. Yani  trafikte kimse yokken bile kırmızı ışığa uyulması gerektigini medeniyetin bir işareti olarak görenlerdenim.  Ya da bir restoranda hizmet eden garsona ukalalık yapanlara da uyuz olan biriyim. Domimantlıgım kendi oyun alanımda sürer. İşyerinde yönettiğim ekibim benim oyun alanım mesela. Orada işlerin istedigim kalitede yapılması için gerektiginde dominat bir tavır sergilerim. Bir takım kişilik testleri ve envanterilerimde cıkan sonuc da bunu soyluyor. Herşeye kendi imzamı atacak şekilde  davrandığımı soyluyor bu test sonucları. İşlerin istedigim gibi yürümedigi durumlarda o  oyun alanımda dizginleri elime alırım cekinmeden. Fakat sosyal ilişkiler sadece benim oyun alanım degil ve egomu başkalarına sergileme alanı degil.
Arkadaşlık ilişkilerinde baskın yönüm hissedilebilir şekilde kaslı, omurgalı bir  gorunumde ortaya cıkmaz. Sadece  o ilişkideki rengim karsımdakine gore birazcık daha koyu renk olur o kadar.  Fakat kesinlikle pasif ve edilgen bir taraf olmadıgımı soylemeliyim sosyal hayattaki ilişkilerimde...Merak ediyosan soyleyeyim, BDSM ilişkilerimi bilmeyen biri dısarıdaki ilişkilerime bakarak benim hakkımda ne kadar dominant davranan bir adam demez:)

12-Kölelerinizi hiç ” denek ” olarak gördüğünüz oluyor mu? Çeşitli teorilerinizi desteklemek için üzerlerinde farklı ve daha önceden planlanmamış,anlık şeyler denedeğiniz?
 Kölelerimi denek olarak görmek...Hmmm. Öncelikle şu var ki, her bir insan, doğal olarak da her bir köle, farklı biricik (unique) bir varoluş biçmidir. Doğal olarak senin deney dedğin şeye ben "tepkilerini anlama süreci" diyorum. Bazen kölelerimin tepkilerini , nerede nasıl  hissedip davranacaklarını öğrenmek için kurgulsal durumlar yaratırım. Zaten dişikolenin blogunda da bazıları dikkatini çekmiş olabilir. Eline kemeri verip hadi bana vur! diye emretmek mesela... Bunu karsımdakini maymuna çevirmek için değil, hem onu tanımak , hem de ona bu  yaşadığı deneyim ile birşeyler öğretmek amaçlı yaparım. Diğer yandan insanlara ve kölelere dair teorilerim oldugunda bunları sınamak icin kölemin bile hissetmeyecegi kücük durumlar yaratır ya da tepkiler verebilirim. Genelde zaten teorimi destekleyen sonuçlar çıkar. Cok fazla kuram üretip bunları test etmeme gerek kalmıyor bu nedenle.  Fakat onu ogremek ve onun da kendini ogrenmesini saglamak icin dedigim gibi ogretici anlar ve durumlar planlar ve yaşatırım. Zaten  bir efendinin de zaman zaman bunları yapması beklenir. Efendilik sadece gomleklerini ütüeletmek, içkini tazeletmek ya da köleyi bağlamak ve zorlamak anlamına gelmiyor. Bu tür öğrenme deneyimleri yaşatabilen bir efendi gerçekten deneyimli ve 3 adım sonrasını planlayan bir efendidir . 

13-Gözlerimlerinzden yola çıkarak bir kölenin en çok zorluk çektiği evre ya da eylem nedir sizce? 

 Elbette ki ilk evre. Kölenin, kölelik kontratında efendinin beklentilerini tam anlamamış olması cok doğaldır. İlk anda evet kölenizim efendim dedikten sonra nasıl davranacağını bilmeyen , hatta efendisinden bu konuda yardım isteyebilecegini bile farketmemis olan bir köle biraz bocalayabiliyor. İlk evreden sonra zaten bu yeni kimliğini cok sevdigi icin zorlanmıyor pek. HAtta bir gözlemimi paylaşayyım, bazı koleler efendisine yaranabilmek icin gizliden bir mücadeleye bile baslayabiliyor efendisiyle. Yani hadi bana daha fazla vur, bana daha fazlasını yap, bak goreceksin ki herseyi kaldırabilecegim gibisinden. Neyse anlatamadım tam olarak...Ama egosu devreye giriyor ve ne kadar  sabırlı ve dayanıklı bir köle oldugunu ispatlama derdine girebiliyorlar. Dedigim gibi en zorlandıkları evre ilk evreler. bir iki ay. Sonra tadını cıkartmaya başlıyorlar. Fakat ilişkinin ilerleyen noktalarında efendinin bazı konularda baştaki kadar sert olmamasından yararlanıp gevşeyen köleler, efendisinin bir anda baştaki gibi ipi germesinden dolayı şaşkına donebiliyor. Mesela  benim yanımda başın dimdik,  baston yutmuş gibi duracaksın dediysem bir köleye, bir iki ay sonra bunu unutabiliyor. Sonra gevşek gevşek geziniyorsa , efendi de bunu cezalandırıyorsa o an kendine geliyor köle. Evet benim asla efendime bazı seyleri tekrarlatmamam gerekir diyor kendi kendine. Yani başlarda en zor donemi yaşasa da , gevşedikce o zorlukları tekrar yaşayabilir. Ama tatlı zorluklar bunlar.
Köle efendi ilişkisinde zaten sagduyulu bir efendi varsa,  kölesine ruhsal ve bedenen aşırı zorlayıcı şeyler yaşatmaz , ya da kolenin hazır olmadıgı ve kabul edemeyecegi şeylere onu zorlamaz.


14-Bazen köle bazen Efendi konumunda olanlar hakkındaki düşünceniz nedir?Bir insanın hem köle hem Efendi olması size göre mümkünmüdür?Bir taraf bir tarafı hep bastırmaz mı? Yoksa dengeleyebilen insanlar var mı?

 İnsan hayatı  aslında tek bir insanın hayatından ibaret değildir. 60 yıl yaşıyorsan bu 60 yıl boyunca en az 30 farklı insan yaşıyor içinde farklı zamanlarda. Bu nedenle yaşamının bir yerlerinde submissive olan birinin yaşamının  devamında dominant olması mümkündür. Fakat sordugun soru switch iliskiler.
Evet boyle insanları da tanıdım. Fakat bir switch sadece bir switch ile iletisim kurabilir. Düsünsene, benim kölelerimden biri ertesi gün yanıma gelip , hadi uzan bakalım bugun de efendi benim diyecek bana. Ne haddine! Mümkün mü?   Hem domimant hem submissive olabilmek biraz rol oyunu , biraz fantazi,  ama cokça da egonun keyfinin ürünüdür. HErhangi bir itirazım yok buna. Ama boyle bir durumda  DİSİPLİN kavramından sozedemeyiz.  Bence uzun süreli ve disiplin içeren bir kole efendi ilişkisi Psikoloji doktorası yapmaya benzer, günübirlik fantazi rol oyunları ise  güzin ablanın psikolojik tavsiyesini almaya benzer. Arada daglar kadar fark var. Hiçbiri digerinden iyi demiyorum , tercihtir. Fakat benim tercih alanlarıma  bazne köle bazen efendi olmak girmiyor.

15-Tecrübesiz(daha önce hiç köle eğitmemiş,sadece teorik bilgi sahibi) bir Efendi kölesini ne derece eğitebilir?

 Tecrübesiz bir efendi o köleyi eğitirken, aslında birçok şeyi kendi de keşfedeceği için ister istemez arada bir sürü hata yapacaktır. O hataların birkaç tanesi bile üst üste geldiginde kölenin efendiye saygısı hızla yitecektir. Özellikle sıradan bir insan kimliğiyle efendi kimliğinin ayrıştığı noktalarda kararsız kalacaktır o efendi. Örneğin ben  kölem ciddi bir hata yaptıgında onu cezalandırabilirim. Acımam. Bunun onun da iyiliğine oldugunu bilirim. Ama sosyal hayattaki normal kimliğimle hiç bir canlının canının yanmasına yol açmam. Bu iki kimliğin çatışması, o acemi efendinin sıklıkla yaşayacagı şeydir. Ve koleye bu acemilik hissi geçecektir. Genelde ilk koleler acemi efendilerin emrinde uzun sure kalmazlar. Efendi de bu koleden ogrendiklerinden eger bir sey cıkartırsa ikinci koleleri biraz daha sanslı olabilir.

Bir diger konu da ego , hırs ve şiddet konusu. Acemi bir efendinin elinin ayarı yoksa, kole üzerinde kurdugu bedensel ve ruhsal hakimiyet onun gozunu boyarsa, iktidar sarhoslugna kapilmasına yol açarsa kölenin bedensel ve ruhsal olarak agzına edebilir. Evet tam olarak bu!  Eline kırbacı alınca o teorik bilgi falan uçar gider...Bir köle olsaydım eğer, ilk kölesi olacağım bir efendiden şiddetle uzaklaşırdım:)

Umarım sorularına yanıt olabilmişimdir. Sorularının devamını bekliyorum.

4 yorum:

Adsız dedi ki...

Sayın dominum,
Bir soru da ben sormak isterim size:
Yazılarınızda köle-efendi ilişkisinde kölenin kazanımlarını çok detaylı anlatıyorsunuz.Bu ilişki iki tarafın da rızasıyla gerçekleştiği için faydalarının ve kazanımlarının birbirine yakın olması gerekiyor.Sizin tarzınızda Efendi olmak kolay değil;sorumluluk, güç ve disiplin gerektiriyor ve maliyeti yüksek görünüyor.Kölenin kazandığı faydaları anladım ve bunu da yakın buluyorum kendime. Peki efendinin bu ilişkiden kazandığı faydalar nedir?

İzmirli bir hatun

Red Dominum dedi ki...

Sevgili İzmirlibirHatun,
Aslına bakarsan kölenin kazanımı diye bir şey yok. Ben başka türlü olamadıgım icin böyleyim, köle de başka türlü olamadıgı icin böyle. yani icindeki submissive ile tanısıp barışmadan onceki hayatında hep bir eksiklik ve huzursuzluk duyarken, şu an o yapboz tahtasındaki eksik parçayı yerine koymus gibi oluyor. aynı sekilde benim de master yanımı keşfetmeden onceki halim ile şu anki halim arasında ciddi fark var. Eskiden daha huzursuzken simdi adını koydugum ve üstelik hayata da geçirdigim bir durum olması beni daha iyi hissettiriyor. Efendi olmak zor demişsiniz. Öncelikle derinlik, sabır, ogretme becerisi, dogru zamanda dogru seyi soyleme, tepkileri gozleme ve yeri geldiginde onları ogrenme aracı olarak kullanmak gibi bir "hoca"lık gerektiriyor. Adı üzerinde, kole egitimi..Ve dedigin gibi sorumluluk. Fakat iyi bir egitmenin , ogrencisini istedigi yere getirdigini gordugundeki hazzı bilemezsiniz. Ya da bir psikologun ya da koç'un , kendine danışan kişinin sorunlarından kurtulup bazı seyleri basardıgını gordugundeki his başka bir şey. Yaratma dürtüsü diyebiliriz. Yaratma dürtüsü icin de bir yaratma cesareti gerekir (Bu isimdeki bir kitap için rollo May, "yaratma cesareti").
Yaratma cesaretini gostermek dışında bir maliyeti yok bana bunun. Sabır gostermek oncelikle kendime karsı bir borcum oldugu icin bunu koleye hediye diye gostermiyorum sadece. Ha şu var, ben bir efendi olarak bir kolenin bana hizmetine muhtaç degilim, umrumda da olmaz onun bana verecegi hizmet. Evde bile kalkar bircok işi kendim yaparım, onu beklemeden. Efendilik testislerini ortaya yayarak egoları icin hizmet beklmek degil. Arada bir kontak, bir baglantı , bir gobek bağı oluşturup , bazen istedigim zaman bunu kendim icin kullanabilme ozgurlugu var. Fakat bu hizmeti almak icin kole sahibi olmuyorum. Sadist bir yanım oldugu dogru ama bunu canım isterse fiziksel canım isterse psikolojik olarak uygulayabilirim. Sadistlikle efendilik arasındaki fark şu ki, bir efendi asla kölesine zarar vermez. buna tendeki morluklar vs. dahil degil elbette. Zarar kalıcı zarar ve hasardır. Kolemin gelip benden dayagını yiyip gittiginde onda bir eksilme degil zenginlesme goruyorum. O sırada da ben bir kole sahibi olmanın , onu yaratmanın hazzı ve doyumuyla mutlu oluyorum.
İyi bir kole efendi iliskisinde ruhsal senkronizasyon onemli. Simdi bu ruh, enerji gibi lafları cok ettigime bakma, metafizik inanclarım yok , astroloji gibi sacmalarıklara da inanmam. Ruhsal senkronizasyon derken , aynı perspektifte ve hislerde eşleşmeden sozediyorum. İliskiye bakıs, beklentiler, aynı hızda ilerleme arzusundan sozediyorum. Kole agzık kopek ya da gormemis maymun istahlı biri gibi herseyi hemen yasayıp tüketmek isterse, ben o koleyle senkronize olamam. Aslolan kolenin efendisiyle senkronize olmasıdır. Efendisinin hızı ya da yavaslıgına, sabrına, yeri geldiginde sakinligi ya da siddetine adapte olmalıdır. Bu nedenle diyorum ki bir kole sürekli "alert" halde uyanık halde, teyakkuz halinde yasamalıdır efendisine karsı. Efendisi sehvetlendiginde o da sehvetlenebilmeli, sakin durdugunda o da uysallasabilmeli, efendisi acımasız davrandıgında o da teslim olmus ve efendiden gelecek herseye hazır ve o yasatılanı hissedip ozumsemeye odaklanmıs olmalı. Ben kolemi sikerken, onun robot gibi durması, ya da onu baglamıs asagilarken ve kirbaclarken onun sanki orada degilmis gibi olması, ya da ben sakin huzurlu duruken onun bıdı bıdı kafa utulemesi ya da seks dilenen bir halde olması uyumsuzluk yaratır. Bunu da egitmek yine efendinin işi. böyle bir döngü...Tümüyle sacma mı? Hayatta sacma degil dedigimiz ne var? Ya sacma degil dediklerimizin hangisinde bir renk ve tad ve de insana dair bir duygu var. Katıksız rasyonellik makinelere göre bence. İnsan olmanın bir hali diyebilirsin efendilige ve kolelige.

Adsız dedi ki...

Cevabınızın "insanlık hali(!)" olması durumunda benim sorum saçma kaldı:)

Red Dominum dedi ki...

elbette insanlık hali demedim:) Madde'nin halleri gibi, katı sıvı ve gaz gibi bir hal'den sozediyorum. Sacma düsünceler gibi gelse de insan olmanın bir hal'i ve varolus sekli desem daha anlamlı olur galiba hem sorumuz hem yanıtımız:)
Sevgiler