26 Ağustos 2012 Pazar

Kont ve Marie


(Küçük bir BDSM öyküsü yazmak istedim ama uzayacaga benziyor. Zevkle okursunuz umarım)

Kont paris'in yoksul sokaklarına dogru sürmesini söyledi arabacısına. Kapalı bir kış günü loş ve ıslak sokaklardan hızla geçen at arabasın birden kalabalık ve pislikten kokan bir pazaryerinde durdu. Zengin efendilerin  nadiren görüldüğü bir sokaktı burası. Kont  şapkasını alıp hızla arabadan indi, arabacıya orada beklemesini söyledi.

Kalabalığı yararak pazarın kıyısındaki evlerin arasında bulunan , ancak bir adamın geçebilecegi dar bir merdivenli sokaktan yukarı çıkmaya başladı görünmemeye çalışarak. Dar  sokaktaki merdivenlerin bittiği yerde paslanmış bir demir kapıya  ulaştı. Kapıyı daha önceden anlaştıkları üzere iki defa aralıklı üç defa da seri bir şekilde vurdu. Demir kapının  gözetleme penceresi açıldı, içeriden bir çift yaşlı göz Kont'a baktı, ardından da kapıyı açtı. Buyrun Kont hazretleri diye içeri davet etti yaşlı adam Kont'u. kapıyı tekrar kapatırken de etraftan gören oldu mu diye kontrol etti.

25 Ağustos 2012 Cumartesi

Yürümeyen ilişkilerde kendinize sormanız gereken bir soru var

Bugün size, ilişkilerin muhteşem bir şekilde sürebilmesi için gereken altın anahtarı vermeye karar verdim. Elbette dalga geçiyorum...Fakat işin gerçeklikle ilgili kısmı şu ki, ortalıkta  bir sürü kadın şu cümleleri kuruyor ve kader kurbanı gibi mutsuz, gelecekten ve ilişkilerden umutsuz vaziyette geziyorlar.

"Ona herşeyimi verdim ama o beni yine de terketti"
"Benim beceremedigim birşey var nedir bilmiyorum. İlişkilerimde hep kaybeden taraf oluyorum"
"Onu hiç mutlu edemiyorum, benden çabuk sıkılıyor"
"Benimle bir arada olmaktansa gidip playstation oynuyor"
"Gece dışarı çıktığı arkadaşlarıyla çok eğleniyor, benim yanımda domuz gibi bir suratla dolanıyor"
"Bana 1 aydır elini bile sürmüyor, cok mu cirkinim?"
 "Benimle eskisi kadar ilgilenmiyor artık"
"Ortada hiçbir sebep yokken beni bıraktı"

19 Ağustos 2012 Pazar

RED DOMINUM'UN YAZILMAMIS KİTAPLARI

Yazmayı planladığım bazı kitaplar var. Eh az buz değil  blogda 80 takipçim var, ve en azından 80 tane satabilirim her bir kitaptan.  Tabi konunun özüne baktığımızda, oturup bu kitapları yazmaya değer mi değmez mi düşünmek lazım. Nasılsa  BDSM'i "Köle değil mi? Yesin dayağını otursun oturduğu yerde" şeklinde gören  yurdumun güzide efendi bozuntuları , kadınların agzına bu şekilde sıctıkları için, benim yazacağım yazılara ihtiyaç duymayacaklardır.

Ama  belki de asla yazmak için zamanımı ayırmayacağım bu kitapların başlıklarını sıralayarak bir blog yazısı yazabilecegimi düşündüm ve karşınızdayım. Buyrunuz, bir  kitaplık rafı doldurabilecek sayıda ama henüz yazılmamış ve muhtemelen de yazılmayacak olan kitaplarım şunlar. Belki talep gören olursa yazarım:).Buyrun kitaplarımla tanıştırayım sizi...

  • İpi Gevşemiş Köleleri Ne Yapmalı: Efendiler için  felsefi tartışma!  (İpi gevşemiş köleyi bırakmayın, gidip bir kamyon altına kalır. Yazıktır. Tekrar sıkmayın o ipi bu kez ciddiye alındığını sanır. Peki ne yapmalı? yanıtı bu kitapta! 2 cilt, birinci hamur kağıt ofset baskı, renkli anlatımlı) 

14 Ağustos 2012 Salı

Bir gazete haberi

sapıklık ile sapkınlık arasındaki farka çok iyi bir örnek habere rastladım. Astsubay bir adam karısı ve kızlarına efendilik taslamaya kalkmış. Sonuç iğrenç bir şiddet ve aile içi zorla seks. Efendi olan adamın kolesi gidip babam bana bunu yapiyor diye aglayarak sikayet etmez. Kaldı ki ensest kısmına bile gelmiyorum.

BDSM oyuncakla ve ailendeki insanlara zorbalık yapmakla aynı şey degil, fakat bu tür iğrenç haberler BDSM'in felsefesini ve özünü karalıyor.

Gazete haberi için tıklayınız!!!


11 Ağustos 2012 Cumartesi

İçimizdeki Karanlığı Kimse Anlatamıyor!

Tüm şairler, yazarlar, tiyatrocular, resssamlar insanın her halini anlattılar. Anlatıyorlar. Öyle bir halini keşfettim ki insan olmanın, ondan da felsefeciler ve belki bazen psikologlar sozediyor. Oysa insanın karanlık hallerini ancak ve ancak sanat anlatır.

Mozart'ın Requem'ini , Munch'un cıglık tablosunu sevmemin nedeni bu belki. O karanlık dünyaya en yakını bunlar.  Marquis de Sade bu dedigim seyi anlatan kişi değil. Sade'in derdi insanıniçiyle değil, burjuva toplumun ikiyüzlülüğüne  erdem cephesinden bir tokat atmakla ilgili..

9 Ağustos 2012 Perşembe

Sıradışılığın Hüznü Ve Gücü

1. Dişiköle ile bir akşam yemeği ve güçlülük...

Geçen akşamlardan birinde disikoleyle yemege cıktık.

 Yemesine içmesine dikkat etmeyen bir yanı var ve bu benim canımı cok sıkıyor. Bunu biliyor ama yine de az yiyen biri. Hatta iştahlı bir şekilde yemek yedigini, cerez cikolata vs. yedigini gormedim diyebilirim. Yemek yemeyi  açgözlülükle ozdeslestirmis beyninde. Bu da onu gucsuz kılıyor.   Neyse benim  zorumla mecburen karşımda tabakların başında durunca yemek zorunda kaldı sonunda. Devamını okumak için tıklayın...