|
Hastalık
mı yoksa ilaç mı olduğu belirsiz olan facebook, sayfamızı tanıtmak ve
yeni kişiler ile tanışmak için iyi bir fırsat. Açık söylemek gerekir ise
bu kişiler arasında Türkçe konuşana rastlamak oldukça zor gerçekten...
Onlardan biri de REDDOMİNUM lakabıyla tanıdığım karakterdi. Biz aklımızdaki soruları sorduk kendisi de sağolsun tatmin
edici yanıtlarıyla sayfamızı neşelendirdi.
Baştan da söylediğimiz gibi bu sayfalarda yer almak için
ünlü biri olmanız şart değil. Düzgün olmanız yeterli. Şu anda içimizdeki
renkli karakterlerden birine bakmak üzeresiniz. Umarız size kendi
yaşamını ve onu şekillendiren fikirleri aktarmaya çalışan REDDOMİNUM
size de ilham olur...
Kendinizi yakışıklı buluyor musunuz?
- İnsanın bu konularda kendi hakkında yorum yapması zor ama kadınlar
tarafından beğenilen biri olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. İltifat
duymaya alışkınım fakat arkasından ıslık çalılanacak kadar yakışıklı
değilim. Eli yüzü düzgün hoş bir adam diyelim ne dersiniz.
Nerelerde okudunuz? (Tahsil olarak)
- Sosyal bilimler okudum Üniversite'de. Aslında bunun üzerine bir de
karşılaştırmalı edebiyat gibi bir şey de okumak isterdim. Fakat kendimi
sürekli okuyarak geliştiriyorum. Ayrıca bazı seminerlere de katılarak
sürekli olarak insanı ve kendimi daha iyi anlamak üzerine bir gelişim
yolunda ölüne kadar ilerleyeceğim.
Meraklısınız yani, okul yaşantınız nasıldı? Kızlarla aranız iyi miydi?
- Okul hayatımda tam bir aptal âşıktım. Erkek arkadaşlarımla yolda
yürürken, önümüzden kıvırtarak yürüyen bir kızın kalçasına
bakılabileceğini bile o yıllarda bilmiyordum. Uzun süreli tam bir çılgın
aşk yaşadım. 3 yıllık bu sevgililik hayatımda bir kez kazara başka bir
kızı öptüm diye vicdan azabı bile duymuştum. Kızlarla aram iyiydi,
kızların arkadaş olarak seçtiği erkeklerdendim. Onların iç dünyasını
tanıma şansım oldu böylece.
Evli misiniz?
- Hiç evlenmedim. Evliliğin kısır girdaplarına düşmeden birlikte
yaşanabilecek bir eş adayıyla rastlaşma şansım olmadı hiç. Evli gibi
uzun süre birlikte yaşadığım sevgililerim oldu gerçi.
Evlilik kurumu hakkında düşünceleriniz nedir?
- Evlilik kurumunu aslında aile olmanın bir aracı olarak görüyorum.
Evlilik tek başına bir şey ifade etmiyor bana. Hatta bol bol problem
çıkartma olasılığı yüksek bir araç olarak görüyorum bunu. Fakat
yaşadığımız modern ötesi hayatta insanın dönüp dolaşıp sığınıp güç
bulacağı tek yerin de hala aile olduğunu düşünüyorum. Çünkü eski
dönemlerdeki gibi sıkı dostlukların, komünlerin, organik dayanışmanın
olduğu arkadaşlık ya da yoldaşlık ilişkilerinin tükendiği açık. Geriye,
muhafazakâr bir kurum olmasına rağmen bir tek aile kaldı benim gözümde.
Ha tabi aile mutlaka olması gereken bir şey değil, yeterince güçlüysen
aile olmadan da hayatta kalabilir ve anlamlı bir hayat sürebilirsin.
Tabi ek olarak bir de üreme ve kendi yeni neslini görme fırsatı sunan
bir yanı var ailenin. Özetle, genel olarak problemli bir yöntem ve
birliktelik olma riski taşıyan, çok tercih etmediğim fakat aile olma
olasılığı yüzünden (iyi yönetmek kaydıyla) kurulabilecek bir ilişki
bicimi olarak görüyorum evliliği.
Hayalinizdeki eş nasıl biridir?
- Aslında bir eş hayal etmiyorum. Fakat evlilikten muzdarip olan
dostlarımda yaptığım sohbetlerde ideal bir evliliği ve eşi şu şekilde
anlatırım hep: Öncelikle iki insanın birbirini olduğu gibi kabulü ve
sevgisi önemlidir. Evlilik, nikâhtan sonra iki insanın birbiri üzerine
mikro iktidarlar kurarak, onu kendi egosunu istediği hale sokma sürecine
dönüşüyor. Büyük çoğunluğun yaşadığı şey bu. Oysa karşımızdakini olduğu
gibi kabul edip, ondan beslenmek, onu geliştirmek ve beslemek, onu
yargılamak yerine ondan öğrenmeye çalışmak, anlamaya çalışmak bir
evlilik çatısı altında zor, fakat imkânsız değil. 17 yaşındaki gençlerin
bile evlenip karı koca oldukları bir ülkede yaşıyor
Yani daha kendini tanımamış birinin başkasıyla aynı hayatı
paylaşmasından söz ediyoruz. Kendini tanımak için yaş da önemli değil
zaten, 40 yaşına gelip hala kendi patalojik sorunlarıyla yüzleşmemiş,
kompleksli, sorunlarını bastırmış, hayatındaki kişiyi kendi arzularının
nesnesi olarak gören insanlarla dolu bir toplumuz. Gelişmek, deri
değiştirmek acılı bir süreçtir. Bu süreci yaşamamış iki kişinin bir
arada hayat kurması baştan arızalı bir durum, bile bile ladestir. Niye
bu tekâmül ve gelişme konusunu önemsiyorum? Çünkü evlilik sürekli diri
olmayı gerektirir. Evlilik, "nasıl olsa yürür gider bu ilişki"
denemeyecek kadar sürekli diri tutulması ve zekice manevralarla
güzelleştirilmesi gereken bir ilişki. Yoksa suya bırakılmış ve akıntıda
sürüklenen kuru bir yaprak gibi giderse günümüzdeki evliliklerin
bunaltıcı, hayal kırıklığıyla dolu, hapishaneye dönmüş durumundan
kurtulamayız.
Maalesef en entelektüel insanların bile evliliği, bir boş
vermişlikle ilerliyor ve bir yerde aldatmalar, yalanlar, bastırılmış
duygular, yargılamalar, karşısındakini değiştirmeye çalışmalar, seks
hayatının ölmesi, birbirini kendi hayatının önünde bir engel olarak
görmeler başlıyor. Evlilik, partnerimizin mutsuz olma pahasına bizim
arzuladığımız şekilde davranmasına dayandırılıyor. Oysa eşim gerçek
anlamda özgür bir bilinç ve özgür bir bilinçaltıyla yanımda rahat
hissetmeli. Kimseye anlatamadığı her şeyi asla ve asla
yargılanmayacağını bilerek güvenle benimle paylaşabilmeli. Bunu
yapabilmesinin sorumluluğu onda değil bendedir. Yani ben ona bu
özgürlüğü ve güveni sağlayamazsam, elbette ki o bunları bastıracaktır.
Zaten toplum da ona bunları bastırmasını söylüyor. Ben de eşi olarak ona
bu özgürlüğü sunmazsam, bunalacak, beni hayatında her şeye karışan bir
zabıta olarak görecek ve içe attığı duygularını psikolojik sorunlara ya
da ilişkideki mutsuzluklara dönüştürecektir. Aynı şey eşimin benim
hayatıma karşı yaklaşımı için de geçerli. İki taraf da birbirini insan
olarak görmeli ve birbirinin sonsuz özgürlük ve mutluluğuna özen
göstermeli.
Mesela evli olsam, eşimin başka erkeklere kur yapmasından
rahatsız olmam. Bir yaşam göstergesidir bu. Canlı ve hareket yaratan bir
enerji barındırıyor demektir. Güzel bir şey bir insanın evli olmasına
rağmen beğenilme içgüdüsünü taşıması. Bun bastırırsam, o da msn'de
konustuğu erkekle gizli gizli konuşmaya başlar. Oysa sevgililerimin hep
msn'leri benim yanımda açıktı ve erkeklerle bazen kurlaşmaya varan
diyaloglarını yanımda yapabilirdi. Tabi ben de baskı oluşturacak şekilde
"dur bakayım ne yazıyorsun" demez ve onu rahat bırakırdım. Ne acı,
insanın sırf "içinden geliyor diye" yaptığı bir şey yüzünden
yargılanması. Hem de eşim dediği kişi tarafından. Evlilik ancak ve ancak
o iki kişi için bir özgürlük adacığı olduğu takdirde yaşanılası bir
şeydir bana göre.

"İyi ki hayal etmemişsiniz" diyor ve sıradaki soruya geçiyorum. (Latife tabii ki… Yemek yapmayı sever misiniz?
- Yemek yaparım, zamanım ve keyfim varsa yemek yapmayı severim de. Fakat yemeyi daha çok sevdiğimi söyleyebilirim.
Yapmayı ve yemeyi en çok sevdiğiniz yemeği soralım öyleyse...
- Karnıyarık yapmak benim için bir törendir.
Ev işleri ile aranız nasıldır?
- Hızlı bir temizlik robotuyum ben. Genelde tek başıma yaşadığım için
küçük evlerde oturdum ve bu evlerde eliçabuk biri olarak hızlı şekilde
temizlik yaparım. Evime temizlikçi kadın tutmuyorum örneğin.
Üşenmediğim tek şey temizlik yapmak diyebilirim. Hızlıca bitecekse , kölemin elinden alabilirim o süpürgeyi , kendim süpürürüm.
Ne işle meşgulsünüz? Hayalinizdeki meslek bu muydu?
- Özel sektörde çalışıyorum. Detay vermek istemiyorum ama hayalimdeki
mesleği yapmıyorum elbette. Yine de sevdiğim bir işim var. Sanırım her
işte kendime sevecek bir yan bulup oradan tutuyorum. Hayalimdeki meslek
yazarlık ya da gazetecilikti. Kısmet değilmiş. Çok dert etmiyorum. Zaten
bunlar iş değil. İş dediğin balık tutmaktır, çay bahçesinden çay
yaprağı toplamaktır, tarla sürmektir iş. Bizimkiler iş değil,
pespayelik. Çünkü ortaya çıkardığınız pek somut bir şey olmuyor finans
piyasalarının hayata hâkim olduğu bir ekonomide.
Askerliğinizi yaptınız mı? Röportajın yarısında inzibatlar götürmesin…
- Askerlik yaptım. Çoğu erkek gibi askerliği hiç dert etmeden yaptım.
Sanırım disiplinli ortamlarda kendime soluk alabilecek ortamlar
yaratabiliyor, kendimi oyalayabiliyorum. Ya da disiplini oyun haline
getirebiliyorum. Hayat Güzeldir filmini anımsadım bak şimdi.
Askerlik deyince neden o film akılnıza geldi hakaten?
- Zor şartlar altında, zamanınızı ve hayatınızı kendinizin
yönetemediği bir ortamda bedenen ve ruhen sağlıklı kalma çabasını
anlatan bir filmdi. Askerlikte de en azından zamanınızı siz
yönetemiyorsunuz ve sınırlı olanaklarla yaşıyorsunuz. Üzücü bir haber
alsanız,ağlayabilmek için yalnız kalmanız bile mümkün degil en azından.
Hayat Güzeldir dediniz aklıma geldi, Hollywood yapımları ile bize
işlenmeye çalışılan duygulardan rahatsızlık duyuyor musunuz? Ya da
Piyanist, Schindler'in listesi ve pek çoğu gibi belirli temalı savaş
filmlerin ödüllendirilmeleri sizi rahatsız ediyor mu?
- Oscar'sız filmleri severim aslına bakarsanız. Nobel'siz
edebiyatları da. Milan Kundera , Orhan Pamuk gibi hayata teslimiyeti ve
yenilgiyi anlatan yazarlara edebiyat adına, Obama ve Bush gibi kanlı
savaşların liderlerine barış adına ödül dağıtan Nobel gibi Oscar da tam
bir tezgah bana kalırsa. Dünyanın en iyi yönetmenlerinden bir kısmı
İran'lı yönetmenler ama İran'lı bir yönetmenin En İyi Yabancı Film
Oscar'ına aday bile gösterilmediği bir sinema soytarılığından rahatsız
olmamam mümkün değil.
Oscarlı filmlerin alt metinlerinde, muhteşem Amerikan rüyası ve
yahudi propagandası ve de yılgınlık politikası sonrası tüketim
çılgınlığı mesajlarını bulmak çok kolay. Sermaye düzenine , İsrail'e ve
ABD'ye ve yaşam tarzına dokunma, bol bol tüket ve seviş, Oscar'ı haket.
Durum bu biliyorsunuz işte.
Risk almayı sever misiniz?
- Risk öyle birşey ki, siz o riski almasanız da risk'I bir şekilde
yaşıyorsunuz. Bu nedenle başıma riskli bir şey gelmeden önce,
yönetebileceğim riskleri almayı tercih ederim. Kaçmakla kurtulunacak bir
şey değildir risk. Ama şans faktörüne de inancım büyük bu hayatta.
Ya trafikte nasılsınız? Güvenli sürüş mü yoksa sportif (riskli) tarz mı seversiniz?
- Güvenli ortamda sportif sürüş, bunun dışında gayet medeni bir sürücüyüm diyebilirim.
Trafikte kadınlara pönkürüyor musunuz?
- Ha ha ha. Pönkürmek ne demek bilmiyorum ama herhangi bir tepkim yok
kadınlara trafikte. Ben sadece kendimi korumaya alıyorum etrafımda bir
kadın şöför varsa.
Korkularınız var mıdır? Fobi, kendinizde olsun istediğiniz eksik gördüğünüz bir konu var mı?
- Skandaldan korkarım mesela. Gülerek yanıtlıyorum bunu. Fakat
gerçekten hayatta pek bir şey beni korkutmaz. Ailemden kötü haber almak
korkuturdu eskiden beni, şimdilerde bu konuda da çok soğukkanlıyım.
Kendimde eksik gördüğüm şeyler meselesine gelince, her insanda olduğu
gibi birçok yanım var geliştirmem gereken. En önemlisi de kendimi
yeterince rahat bırakıp kasmadan yaşayabilmek isterdim. Mahallenin
delisi gibi, fazla detayları düşünüp kendimi tutmak yerine bazen rahat
ve gevşek olmak isterdim. Bunu da yavaş yavaş öğreniyorum zaten.
- Hobileriniz var mı?
- Okumak, sokak hayvanları, fotoğrafçılık ve her türden dünya müziklerini dinlemek.
Sizden bir müzik listesi yapmanızı hatta müzikleri bizimle paylaşmanızı
istesek olur mu? (10 adet bir rar dosyası hazırlar site üzerinden
paylaşırız güzel olur...)
Ne tür kitaplar okursunuz? Gazeteleri takip eder misiniz?
- Eskiden ağırlıklı olarak edebiyat ve politika okurdum. Şimdilerde
psikoloji ve felsefeye daldım. Gizem'I ve masalsı dünyaları da
seviyorum. Bir yandan Hegel okuyup diğer yandan tapınak şovalyelerinin
gizli tarihi üzerine kitapları okuyabilirim. Gazete okumaya gelince,
doğrusu saygın anlamda gazetecilik mesleği bence sona ermiştir. Bu
nedenle bir takım siyasilerin ve sermaye gruplarının ideolojisini
besleyen, insan beynini manupule etmeye yönelik medya organlarının
yayınlarını okumuyorum. Zaten geriye gazete kalmıyor bunları
okumayacağım dedikten sonra. Haber programlarına bakıyorum oradan
gündemi takip ediyorum.
Spor dallarından hangileri ile alakalısınız?
- Çok ayıp biliyorum ama sporla hiç ilgilenmiyorum. Hep bir sporla
ilgilenmem gerektiğini düşünüyor ve bunu düşünce boyutunda bırakıyorum.
Yaz aylarında havuzda yüzmek dışında pek bir sportif aktivitem yok.
Hazırdan yiyorum şimdilik, bedenim fena değil ama ileride de bu formu
korumak için spor yapmak gerektiğini düşünüyorum.
- Takım tutar mısınız?
- Bu soruyu otomatik olarak geçiyoruz…
Tv, Sinema, Tiyatro sever misiniz?
- Çok klasik ama tam bir belgesel manyağıyım. Belgesel yüzünden
uyumadan işe gitmişliğim vardır. Tiyatro konusunda antik Yunan, İngiliz
ve Alman tiyatrosunu severim. Aslında Aristofanes 'ten ibsen'e,
Chekhov'dan Sophokles'e, Bernard Shaw’dan Shakespeare’e, Harold
Pinter'dan Brecht ya da Güngör Dilmen'e uzanan külliyatın büyük kısmını
izledim. Sinema konusunda yanındakiyle ya da canlı biriyle bir iletişim
olmadan bir tüketim etkinliği olduğu için biraz uyuzum. Pek az
gidiyorum bu nedenle sinemaya. Birlikte tüketilen bir sanat değil. Evde
birleriyle oturup izlemeyi seviyorum filmleri.
Beğendiğiniz müzik tarzları nelerdir?
- Piyasa için yapılan mainstream dediğimiz ana akım müzikler dışında,
gerçek müzikçilerin yaptığı her türden dünya müziklerini dinlerim.
Tatillerde ne yaparsınız? Pazar günü dâhil tüm tatilleri kastediyorum. Nasıl bir tatil sizin için idealdir?
- Tatillerde yeni yerleri keşfetmek benim için idealdir. İlla Akdeniz
civarına yakın olmalıyım, yoksa tatilde olduğumu hissedemiyorum.
Örneğin yaz ayında Kapadokya ya da Karadeniz turu benim için tatil
değildir. Oysa sırt çantamla arabaya atlayıp, Akdeniz’deki tarihi
kalıntıları şelaleleri gezip, bir iki suya girip yüzüp, güneşlenirken
kitabımı okuyup akşamında da güzel seksi bir barda içkimi yudumlamak
benim için tatildir. Tatilde uzun uzun akşam yemekleri falan da bana
göre değil. Yemeği, animasyon etkinliği zaten şehirde de yaşadığım için 5
yıldızlı otelde kalsam bile otelin nimetlerinden yararlanmadan kendimi
dışarı atarım genelde.
Hiç ulaşamayacağınız bir hayaliniz var mı?
- Kendimi hiç anlayamayacağım…
Geçmişte olmamasını istediğiniz bir anınız var mı?
- Olmasını istediğim anılarım var daha çok.:)
Mesai sonrasında yapmaktan keyif aldığınız şeyler nelerdir?
- Eve gelip müziğimi açıp bir kadeh içkiyle kendime gelmek, sonra kitap okumak ya da belgeselimi izlemek.
Bir blogunuz var ve orda hayatınızdan anları paylaşıyorsunuz. Ne zaman böyle bir sayfa açma isteği duydunuz?
- Aslında ben ketum biriyimdir. Hayatıma ait detayları paylaşmayı
sevmiyorum. Bunun nedeni, kendi içimde bir hayatım ve bu hayatımın
kendine özel bir dili olması. Bu dil’I bir "tık"la sayfama ulaşan
birinin anlama olasılığı zayıf. Çok az insan yazdıklarımı okurken
anlatmak istediğimi anlayacak diye düşünüyorum. Fakat kölem benden 12
yaş genç olduğu için blog kültürüne daha yatkın ve bir gün benden
“Efendim izninizle sizinle olan deneyimlerimi bir blogda yazabilir
miyim?” diye sordu. İzin verdim.
Sonra onun yazılarını takip etmek için ben de bir blog hesabı aldım.
Bir gün paldır küldür yazmaya başlayıverdiğimi fark ettim. Genelde blog
yazılarım çalakalem yazılardır. Başta dediğim gibi, gerek internetin bir
kitap ya da dergi gibi bir ağırlığı olan bir mecra olmaması, gerekse de
okuyacak olan kişilerin çok da beni anlama dertlerinin olmaması beni
özenli yazmaktan alıkoyuyor. Bazen yazdıklarımı sevmiyorum ama sonra
"Amaaan boş ver, yayınla gitsin, her şeyin anında tüketildiği bir
internet ortamı için fazla kaliteli bile yazıyorsun" diyorum kendime.
Eklemek isterim, blogunuzdaki kaliteli yazılar sizinle söyleşi
yapmamıza neden oldu, yani birileri okuyor bence devam etmelisiniz.
Sayfanızı şekillendiren içini dolduran amaç nedir?
- BDSM konusunda farklı ekoller ve yaklaşımlar var. Bu da çok doğal.
Dünya üstünde kaç yüz bin BDSM ilişki varsa o kadar farklı da tarz
vardır demektir. Bunu kabul etmek gerekiyor. Kimisi tamamen bazı
basmakalıp şablon, klişe ve ritüelden ibaret olarak yaşayabilirken,
bazıları daha felsefi ve psikolojik ve özgün deneysel bir süreç olarak
yaşayabiliyor bdsm'i. Kimisi cinsel fantezinin bir uzantısı olarak
yaşıyor, kimisi oedipus kompleksinin bir yansıması olarak... Her biri
çok farklı. Ben de kendi tarzımı diğerlerinden ayrı yaşıyorum. Benim
gibi düşünen ve yaşayan BDSM hayat tarzı insanlarına seslenmek temel
amacım.
Özellikle de yeni ilgi duyanların BDSM diyince kırbaç, falaka, lateks
ve torturing anladıklarını görüyorum. Tabi ne yapsınlar, google'a bdsm
diye yazınca karşılarına bu tür siteler çıkıyor. Bunları
konuşabilecekleri okuyabilecekleri bir sürü Türk site de var. Fakat
benimki biraz insani, felsefi ve psikolojik boyutuna da değinme amacı
güdüyor. Elbette seksüel deneyimlerden de söz ediliyor ya da bir takım
fiziksel cezalardan da. Ama benim bloguma bakarsanız tüm bunların
sadece o "ilişki"yi düzenleyen araçlar olduğunu görürsünüz. Bu farkı
yansıtmak amacıyla yazıyorum bloğu.
Blogunuzda bazı hikâyeler bulunuyor bunlar arasında yaşanmış olmayan, kurguya dayalı olanlar var mı? Varsa hangileridir?
- Blogda kurguya dayalı yaşanmamış hiç bir olay bulunmuyor. Zaten
kurgusal bir sürü hikaye var internette, o can sıkıcı kurguların yanına
bir yenisini ekleme gereği duymazdım.
Bdsm yaşam tarzı içinde rolünüz Master-Efendi olduğunu biliyoruz. Bu kimliği ilk ne zaman keşfettiniz.
- 26 yaşında falan. Birden bana peki, nasıl istesen diyen içten bir
şekilde uyumluluk gösteren submissive kadınların beni tahrik ettiğini
fark ettim. Ayrıca sağda solda bazı kızların boynunda, kolunda,
bacağında morluklar görünce de etkilendiğimi gördüm. Sonra o morlukları
bırakan bir kişi haline geldim. Karşımdaki submissive kadınların o
teslim olmuş hallerini kullanmak ya da onları doğru yönlendirmek
arasında bir tercih yapmak durumunda kalınca, iktidarı ele alıp madem
submissive yaşamayı tercih ediyorlar o halde bunu yanlış yerlere
gitmeyecek şekilde hak ettiği gibi yönetmeliyim diye başladım. Sonra da
tarzımı ve yolumu buldum zamanla.
Hiç normal biri olmayı istediniz mi?
- Aslaaaaaaa. Hiç istemedim biliyor musun? Marjinalliği, özgünlüğü,
sıradışılığı sevdim. Hayat zaten o kadar normal ki. Zaten gün içinde
birbirinin aynı insanlar olarak aynı hayatları yaşıyoruz ve özgün
kimliklerimiz yitiyor. Dışa döndükçe herkes aynılaşıyor, tek çıkış yolu
içe dönmekti. Ben de içe dönerek yani bilinçaltıma dönerek oradan
bulduğum hayatı elimle kavrayıp gerçek hayatıma soktum. Evet, normal
değilim ve bunu seviyorum. Bana özel bir imza gibi yaşıyorum hayatımı.
Bu keşiften sonra sizi bu günkü hale getiren gelişim sürecinden biraz bahseder misiniz?
- Başlarda bildiğiniz gibi çok meraklı oluyor insan. Çok şey okuyor,
kendi gibi insanlarla çiftlerle tanışıyor, her kadını potansiyel bir
köle görme gibi saçma bir neşe ve telaşa da düşebiliyor başlarda. Sonra
gerçek köleleriniz oluyor ve onları eğitirken kendinizi de
eğitiyorsunuz. Acı tatlı bir sürü anı ve birikim oluşuyor ve sonra tüm
entellektüel birikiminiz, kendinizi ve ilişkileri tanıma süreciniz
sonucunda ortaya güzel kıvamda bir şarap olarak kendi tarzınız çıkıyor.
Bu süreçte gerçek anlamda birkaç kölem oldu, onlarda yaptığım hataları
bir sonrakinde yapmamayı sürdürerek şu an arkasında durduğum bir tarza
ulaştım.
Tarzınızdan biraz bahseder misiniz?
- Tarzım. Hmmm . Zor soru. Herşeyden önce kim ne derse desin bu
ilişki bir oyun. Kendi gerçekliği olan bir oyun. Ciddi bir oyun. Çünkü
bedenleri, aklı ve ruhu masaya koyuyoruz bu oyunda. Fakat her ne olursa
olsun efendinin sorumluluğu kölenin akıl ve beden sağlığının
korunmasıdır. Bu düzlem üzerine tarzımı koydum. Zor, şiddet ve baskı
ile değil akıl ve ruh ile kölelerim üzerinde iktidar kuruyorum. Elbette
sonuçta gönüllü kulluk esasına dayalı bir ilişkiden sözediyoruz DS
ilişkilerde. Fakat bu gönüllü kulluk en başta kendini gösterir, ondan
sonra efendi dizgini eline alır. Bu dizginin öteki ucunu ben kölenin
ruhuna bağlıyorum. Mesela ona şevkatle davranırım, gereksiz ya da
şekilci baskı uygulamalarına çok girmem. Fakat davranışlarımdan ve
duruşumdan dolayı o kendisi eğilir önümde.
Gerçek ve gelişkin efendiliğin bu olduğunu düşünüyorum. Ayrıca
tarzımda baskın olan bir yan da, kölenin yaptığı her hata ya da yanlış
davranışı bir öğrenme deneyimi olarak kullanırım bir sonraki adımlar
için. Ahmakça ya da aşırı özensizlikten kaynaklı olarak sık hata yapan
kölelerden elbette hoşlanmam ve ilişkiyi bitirme nedenim olabilir bu sık
yapılan hatalar. Fakat her insan gibi köle bazen hatalar yapar, işte o
hatalara sevinçle bakarım. Yeni bir şey öğretebilme şansım oluştu diye.
Diğer yandan, içtenliğe ve doğru iletişime kapı aralarım. Bu kapıyı
kullanmayı da öğretirim köleme. Tam anlamadığı bir mesajım varsa, bunu
tekrar tekrar teyit etmek için bana sorabilir. Bunu kullanmayıp ,
kendince benim beynimden geçeni okumaya ve muhtemelen de saçma
çıkarımlara gitmeye kalkan köleyi , daha açık iletişim kurma yönünde
tekrar eğitime alırım.
Bondage uygulamasını nerden öğrendiniz?
- O konuda beceriksizim. Dediğim gibi başlarda bir sürü şey okudum,
resimlere baktım, bondage uygulama videoları bile izledim. Sonra
ayakkabısını bile bağlamayı beceremeyen biri olarak alengirli bondage
işlerine girmekten vazgeçtim. Evimde hep 4-5 tane farklı boylarda halat
ve ipler bulunur. Ayrıca kelepçe karabina ve zincirlerin takviyesiyle
bondage ihtiyacımı giderebiliyorum. Zaten bondage benim için bir araç
sadece. Amaç değil. Bana göre en ideali, kölenin kendi kendine sizin
istediğiniz bedensel pozisyonda durması. Karmaşık bondage uygulamaları
dışındaki bondage yöntemleri zaten bana yetiyor. Çok temel olanlarını
okudum, uyguladım, arkadaşlarımın kölelerini nasıl bağladıklarını
görerek öğrendim diyebilirim.
Kişisel keşif ve gelişiminizde size dönüm noktası olan durum ya da kişiler var mı?
- Uzun zamandır BDSM ile hem teorik hem de pratik olarak ilgilenmiş,
bana göre hatta çok acımasız sayılan bir dostum vardı. Onun sayesinde,
bazı yumuşak yanlarımı törpüleyebildim diyebilirim.
Kölenizle yaşadığınız uygulamaları nereden öğrendiniz?
- Birtakım ritueller çok evrensel. Yani bedensel pozisyonlar vs.
Bunun dışındakiler kendi birikimim. Nereden öğrendim bilmiyorum. Sanırım
içgüdüsel hale geldi bende birikenler.
Bdsm sizin için ne ifade ediyor? Tüm bileşenlerini bizim için
yorumlar mısınız? (Bondage, Domination ve fetişi bizim için yorumlar
mısınız? Disipline, Sadizm, Mazosizm)
- BDSM'nin benim için ne ifade ettiğini bir paragrafta özetleyebilir
miyim emin değilim. Bu nedenle zaten uzun uzun yazıyorum blogumda. BDSM
benim mutsuz olmamı engelleyen ve iç dünyamla barışmama yol açan bir
ilişki tarzı. Tüm bilinçaltı dürtülerimi bastırdığımı, kendimi zorla
sıradan bir hayata sığdırmaya çalıştığımı düşünmek bile boğuyor beni.
Oysa BDSM bana soluk alma olanağı tanıyor.
Sapıkça mı? Hayır, ama "sapkın"ca bir şey olduğunu kabul ediyorum. Yani
Psychotic değil ama deviant bir şey. Submissive ya da domimant kişinin
pek de başka yolu yok, ya orospu olacak, ya rahibe olacak ya da ruh
hastası olup kendine acı verecek zarar verecek. Oysa bir köle olduğunda
bu submissive ruhu uygun ilaçlarla okşayacak bir efendinin himayesinde
saçmalamaktan kurtulup bunu bir gelişim yoluna, tekâmül yoluna
dönüştürebilir bir submissive kişi. Bondage'a gelince, belirttiğim gibi
bondage ve diğer uygulamalar sadece disiplin ve eğitim için bir araç.
Fakat beni tahrik eden bir sanat olduğunu da kabul ediyorum tüm bu bdsm
uygulamalarının.
Fetiş'e gelince... Fetiş benim hala çözemediğim ama içinde büyük bir
enerji barındıran bir konu. Örneğin en basitinden plajda üstsüz uzanan
bir kıza en fazla 10 dakika bakarsın ve sonra güneslenmeye devam
edersin. Fakat yolculukta karşına oturan bir kadının eteğinden dışarı
çıkan süper ince ya da file çorabına sarılı bacağı ve ince topuklu
ayakkabısı yol boyunca seni tahrik edebilecek bir enerjiye sahiptir.
Fetiş, cinselliğe ve fantezi dünyasına güç veren sonsuz bir enerji
kaynağı. Yani sıradan cinsellik, en fazla bir depo benzindir, oysa
fetiş petrol kuyusudur.
Sade ve yaşam tarzı hakkında ne düşünüyorsunuz? Asi bir melek miydi yoksa erdemsiz kayıp bir ruh mu?

- Marquis De Sade, kendi olmayı kafasına koymuş, kendi olmanın
hayattaki en büyük özgürlük olduğunu farketmiş, kendine kazık atmaktansa
doğru bildiğini ahmaklara karşı haykırabilen zeki, cesur ve devrimci
biriydi. Çok iyi bir edebiyatçı olduğunu söyleyemem. Edebiyatta
aradığımız, karakterlerin içsel dünyasına inme gibi bir durum
göremezsiniz sade'da. O daha çok olay ve durumları çarpar yüzümüze.
Justine'in ruhsal dönüşümü vs. o kadar kaba ve yüzeysel anlatılmıştır
ki, masal kadar çalakalemdir.
Fakat başına gelen olay ve ortaya çıkan ahlaksal durumlar burjuva
ahlakına bir darbedir. Sade, burjuva ahlakının herkesi yargılayan
ikiyüzlü salon ahlakçılığının aslında arka planda ne kadar erdemsiz
olduğunu vurgular. Bugün mesela bir takım cemaatlerin durumu da o
dönemin burjuva ahlakının erdemsizliğiyle yarışır. İslamda fakirlere
nispet yapar gibi zenginliğinizi sergilemeyin, altın ziynet takmayın
diye ayet var. Bunlar da altın yüzük takmıyorlar gümüş yüzük takıyorlar.
Fakat diğer yandan tutup Vakko eşarp, Audi Q7 kullanma, büyük sermaye
yatırımları ve ucuz işçi çalıştırma gibi erdemsizlikleri sergiliyorlar.
Sade diyor ki evet sapkınım ama sizden daha erdemliyim. BDSM'i benim
gibi yaşayanlar da diyoruz ki, evet sapkınız ama hepinizden daha
erdemli yaşıyoruz bir kadınla olan ilişkimizi, aşktan bile daha zengin
ve gerçek şekilde. Sade'ın bana ilham veren yanı budur.
İlk cinsel deneyiminizi bizimle paylaşırmısınız? İlk ilişkinizde köle-efendi ritüelleri yaşandı mı?
- Lisede sinemada öpüşerek başlayan ilk temas sonra bizim evin
koridorunda devam etti. Niye mi? Annem alt komşuya indiği zaman kız
arkadaşım bana gelirdi. Fakat odaya girip sevişemezdik. Aniden kapı
açılabilir diye korkardık. O nedenle evin kapısının önünde, koridorda
yerde yolluğun üstünde sevişirdik. Apartmandan ayak sesleri gelirse
hemen toparlanmak için. Komik evet. Siz sorunca anımsadım.
Ah o tesis yokluğu, gençliğimizi köreltti hakikaten… Peki ilk kölenizle nasıl tanıştınız?
- Bir arkadaşımın, kız arkadaşının kardeşiydi. Paçalarından
submissive'lik akan benden yaşça küçük bir kızdı. Hep birlikte dışarı
çıkardıki, sonra sık sık benimle özel görüşmek için bahaneler yarattı.
Sonra da onu çektim ve anlayacağı dilden , isteklerimi ve şartlarımı
koydum ortaya. Bana güvendi ve teslim oldu. Gelişimine çok katkıda
bulunduğumu düşünüyor. Şimdi kocaman kadın oldu, hala arada bir arayıp
sorar benim halimi hatrımı. Hala sever beni.
Köle ruh hali oldukça belirgindi yani, bize köle ruh halini ele veren tavır, duruş ve tutumlarını tarif edermisiniz?
- Köle demeyelim de submissive ruh hali diyelim . Öncelikle büyük bir
saygı görüyorsunuz. İyi işleyen bir beyne sahip olmasına ve zekice
düşünceler üretmesine rağmen, benim yanımdayken tercihi bana bırakması ,
ya da düşüncelerini aşırı saygı ve özenle ortaya koyması, bu düşünceler
benim tarafımdan kabul görmezse, sidik yarıştırmaması en basit
ipuçları. Dahası herhangi bir ego gösterisinden kaçınması da önemli.
Köle kendi ego'sundan vazgeçmiş insandır. Tabi ki bunu herkese karşı
yapmıyor kölelerimiz. Dışarıda müthis dominant bir üst düzey yönetici,
demir lady olan ama benimle tanışıp biraz beni tanıyınca submissive
yanlarını ortaya çıkaran ve teslim olan kadınlar da oldu. Bunlar biraz
daha karmaşık örnekler tabi ki. Siz yine bana , peki bunların
submissive'likle ilişkisini nasıl kuruyorsunuz diye soracaksınız ben de
size diyecegim ki, evet bu davranışları gözlemleyip mantıksal olarak bu
kadın submissive'dir demek mümkün değil. Ben sanırım bazı ipuçlarından
ilham alıp içgüdülerimle bunu görebiliyorum karşımdaki köle adayımda.
Bunu keşfetmek büyük haz. Hatta laf aramızda, daha önce eğitilmiş
deneyimli bir köledense, bunu keşfetmemiş ya da kendinde yeni yeni
farketmiş bir köleyle rastlaşmayı daha keyifli buluyorum. Onu sıfırdan
formatlamak, eğitmek daha güzel. Sevmediğim köle tipi, çok bilmiş, BDSM
terimlerini ezberlemiş sonra da karşıma çıkıp "aslında şu şöyle olmalı
efendim degil mi?" diye topping from bottom yapmaya kalkan köle tipidir.
Sen kimsin ki benim tarzıma karışıp, üçbeş terim öğrenip bana satmaya
kalkıyorsun. Efendin bir nimettir ve onun öncelikleri seni
ilgilendirmez. Bunları köleye diyorum tabi ki.
Erkek köle yada kadın köle arasında sizin açınızdan fark var mı?
- İnternette sanal ortamda bir takım erkek köleler denk geliyor zaman
zaman bana. Yani gerçekten kadın bir efendi, sahibe bulamadığı için
adam pes ediyor ve erkek bir efendi olsun bari diyor. Bu gerçekten
trajik bir durum.
Yani adam o denli submissive, kendini o denli köpek gibi hissediyor ,
bir efendiye ihtiyaç duyduğunu kesfetmiş fakat karşısına internette
prodom'lar, egoları şişmiş ve neyi niye yaptığını bilmeyen sözde
sahibeler, yeterince disiplin sunmayan ve köleye anne gibi yaklaşan ve
bence disipline edilmesi gereken sahibeler , cahil kaba ve yavan
kadınlar çıkıyor. Adam gerçek bir köle ve elinden tutulması isteniyor
ama çağrısına yanıt verebilecek kalitede olmadığını da kolayca anlıyor
bu sahibelerin. Eşcinsel olmamasına rağmen emrime girmek için
yalvarıyorlar. Çünkü kadın efendi bulamıyor. Kendine sahibe diyen kadın
arkadaşlarımı üzmek istemem ama gerçekten kadın efendiler konusunda
ciddi bir seviye düşüklüğü yaygın. Arada çok bilinçli ve efendiliği hak
eden nadir kadınlarla da tanıştım elbette.
Sorunun tam yanıtı olmamış ama "anlayan anlamıştır" diyelim mi buna?
- Özür dilerim, konu çok yönli bir çerçevede yaşayan bir konu. O
nedenle diğer bileşenlerine de değindim. Konunun yanıtına gelince, erke
ya da kadın köle elbette farklı içgüdülerle bu kimliği ediniyorlar.
Kadın ve erkek farklı çünkü. Yani sıradan bir kadının seks'e bakışı ile
sıradan bir erkeğinki bile farklı. Her ikisinin köleliği yaşayışı da
farklı olacaktır doğal olarak. Bana gelince.... İnternette tanışıp
nadiren kısa süreli dominant bir dil kullanarak iletişim kurduğum erkek
köleler oldu. Dominant içgüdümün iştahını kabarttıkları da oldu. Fakat o
kadar. Gerçek hayatta kadın köleleri tercih ediyorum.
Kadın efendi yokluğundan bahsederken kendi öz seslerini doğal
olarak bulamamış, yüzlerce yıldır üzerlerine kurulan baskılar ile
sindirilmiş, bastırılmış bir kitleden yani kadınlarımızdan belki de
başarabileceklerinden büyük bir atlayış bekliyorsunuz. Biraz haksızlık
olmuyor mu?
- Yorumunuza katılmıyorum. Böyle bir şey belirtmedim. Kadınların
kendi kimliklerini bulamamaları ana erkil dönemden bu yana süren derin
bir süreç. Ben onlardan bu süreci geri sarmalarını ya da muhteşem bir
dominantlık sergilemelerini beklemiyorum. Köle olsam kırbacı asla bir
kadının eline vermezdim diyorum o kadar. TAmamen kişisel gözlem ve
tercihlerimi yazıyorum. Yoksa kesinlikle yanlıştır diyemem. Ben kimim
ki, şu an gezegende böyle bir kimlikle kendini adlandıran yüzbinlerce
kadın ve köleleri adına "siz yanlış ve eksik yapıyorsunuz" diyeyim?
Kesinlikle yanlış anlaşıldığımı düşünüyorum tarafınızdan. Sorunuzdaki
kadınlardan büyük bir atlayış beklemek ve onlara haksızlık yapmak
ifadelerini hiç üstüme alınmadım. Öyle bir beklentim yok çünkü. Herkes
kendi tanımlarıyla yaşar, bu sahibelik tanımı benim evrenimde ve
dünyamda olmayan bir tanım diyeyim en iyisi, bu daha açıklayıcı
olacaktır umarım.
Köle seçiminde aradığınız kriterler nelerdir?
- En zor soru bu. Yine blogda bu konuları yazıyorum. Benim kölelik
kontratım çok katıdır. Orada belirttiğim üzere bu iş oyuncak değil benim
için. Tamam, elbette ki hepsi bir oyun ve biraz da rol işin en özünde.
Ama benim çok ciddiye aldığım bir oyun. Her şeyden önce kendimi,
zamanımı, beynimi, emeğimi verdiğim bir şey. Bu konuda ben ne kadar
samimi, içten ve istekliysem kölemin benden 10 kat samimi, içten,
inanmış ve istekli olması gerekiyor. Köle adayında aradığım şeylerin
başında gerçeklik duygusu. İkincisi, değişmeye gelişmeye kendini
keşfetmeye hazır, istekli ve de cesur olması. Bana sonsuz güven duymaya
hazır olması.
Yalansız ve içten şekilde hislerini bana ifade edebilmesi de önemli.
İşimiz hisler, duygular, duygu dönüşümleri, yeni duyguların keşfi,
korkutan kaçtığımız duygularla yüz yüze gelme süreci, bazen şaşırıp şok
olma süreci. Duygu dünyasının içinde, eğer köle duygularını kendine
saklamaya ve ifade etmemeye başlayacaksa o ilişkiye baştan hiç girmem.
Bana malzeme vermezsen ben heykel yapmam. İçindeki çamuru dışarı
çıkarmaya hazır bir köle bana güzel bir bdsm heykeli için malzeme
sağlayacaktır.
Diğer yandan disiplin ve saygıyı önemsiyorum. Duyguları yoğun,
şefkatli, sevgi dolu bir adam olmama rağmen, bu ilişkinin içinde kölemin
saygı tutarlılık ve disiplini asla ve asla elden bırakmaması gerekir.
Bir de en önemlisi, laftan sözden anlayabilme becerisine bakarım. Oturup
normal arkadaş gibi konuştuğunda bile beni anlayabiliyor ve bu beni
anlayışı bende iştah uyandırıyorsa onunla köle efendi ilişkisinde çok
farklı boyutlarda uçabilmek mümkün. Ama salak sidikli kız modunda, her
lafı kıçından anlıyorsa bir zahmet uzak dursun bende. En önemli şey
doğru anlayıp doğru ifade edebilmek diye özetleyeyim.
Köle ve Efendi kimdir? (olgu olarak nedir, felsefesi, mantığı, doğası nedir)
- Köle, kendini cezalandırarak ailesinden ve kendinden intikam alma
içgüdüsünü doğasında taşırken birden bir efendiye rast gelip bu içgüdüyü
eğlenceli, narkotik ve düşsel bir ilişkiye kanalize etmek isteyen
kişidir. Doğası gereği çok güçlü kişilerdir. Düşünsenize insan
haklarının, anayasal hakların yaşandığı bir modern dünyada gönüllü
olarak birine köle olmayı kabul edebilmek büyük bir güç ve cesaret
gerektirir.
Efendi ise kendi gelişim ve tekâmül sürecine girmiş, zayıf ve güçlü
yenleriyle tanışma cesareti bulmuş, genelde "değiştirmeyi dönüştürmeyi
ve yönetmeyi seven" ve bu sevgisini ve şiddetini karşısındakinin
tekâmülüne adamış kişidir. Kendisinin uzun yıllar boyunca geçtiği
tekâmül sürecine kölesini şok etkisiyle sokabilen ama ruhsal deneyimleri
yüzünden de kölenin elinden güvenle tutup onu o şoktan güvenle
çıkartabilmek kudretine sahiptir. Her ikisi de sapkın ve kendiyle derdi
olan insanlardır. Duygu değişimlerini ve keşifleri severler. Masal
dünyasını ve büyüyü de sevdikleri kesin. BDSM bir seks ilişkisi değil
ama efendi de köle de cinsel olarak da sapkınlıkların sınırlarında
gezinmekten çekinmeyip buradan da ölçülemeyecek büyüklükte bir enerji
alma becerisine sahiplerdir.
İyi bir Köle ve iyi bir Efendinin özelliklerini nasıl sıralarsınız?
- İyi bir köleyi tarif etmek basittir. Efendisinin iyi bir efendi
olduğunu düşünen, ona inanan, itaat eden, efendisi onun elinden tuttukça
söz dinleyip kendi iç dünyasıyla yüzleşen ve efendisinden
öğrendiklerini hemen hayata geçiren ve asla unutmayan köle iyi bir
köledir. İyi bir efendinin tarifi bu kadar kolay değil. Bana göre iyi
bir efendinin öncelikle kendiyle olan derdini uyun yıllar iyice
kurcalamış olması, kendini tamamen olmasa bile büyük oranda keşfetmiş ve
tanımış biri olması gerekiyor. Kendini tanımayan kölesini tanıyıp ona
nasıl sahiplik yapacak.
Efendi aydınlıktır ve yol göstericidir. Kendisi karanlıkta kaybolmuş
biri istediği kadar elinde kırbaçla geçsin bence o kayıp bir yolcudur.
Diğer yandan efendinin cinsel olarak doymuş biri olması önemli. Kölesine
cinsel bir nesne olarak bakmamalı, hatta zaman zaman cinselliği pas
geçebilmelidir. İyi bir efendi yalan söylemez, tutarlıdır. İyi bir
efendi yanlışlıkları ya da bilgisiz olduğu durumlar varsa bunları
belirtmekten çekinmez. İyi bir efendinin en büyük erdemi "sabır"dır.
Sabır bizi her şeyi bir anda yaşayıp tüketme hatasından korur.
Kölesine karşı da sabırlıdır, bir efendi. Ve yine zor bir özellik ama
iyi bir efendinin kendi egosuyla savaşı bitmiş olmalıdır. Ego'su ile
iyi geçinen bir efendinin, kölesine zararı dokunmaz. Ama kölesini kendi
egosunun arzu nesnesi olarak gören bir efendi başı kesik bir tavuktan
farksızdır. Ortalıkta saçmalayarak dolanır ve kölesini de kısa sürede
kaybeder. Neyse iyi bir efendinin tarifi uzun sürer. Fakat şunu
söyleyeyim, bunların her biri laf olsun diye sıralanmış nitelikler
değil, biri olmazsa o ilişkinin kalitesi düşer.
Kölenizle hangi ritüelleri paylaşmayı daha çok seversiniz? Mesela kırbaç, kamçı ya da bondage uygulamaları gibi.
- Yaşayabileceğim her şeyi severim. Dışkı oyunları gibi gayrı sıhhî
şeyler dışında her şey. Yeter ki kimse hastanelik olmasın, ya da mikrop
kapmasın. En sevdiğim şey bağlayıp cezalandırmak. Tokatlar, mum, kamçı,
kemerle dövmek, bazen şaşırtıcı küçük oyunlar. Her birini burada
sıralamak istemem. Bazı yaratıcı şeyler sonradan beklemediği an sürpriz
olarak karşısına çıkmalı.
Köleniz sizin sevgiliniz midir? Ya da sevgiliniz sizin köleniz midir?
- Kölem benim sevgilim değildir. Bu temel kurallardan biridir. Kölem
benim kölemdir. Köleme aşk duyabilirim ama sevgilim değildir.
Eşitsizlik hep korunmalıdır. Kölelik kontratımda özellikle vurguladığım
bir şeydir. Kölem benimle eşit olmadığını bilmelidir. Benimle aynı
masada yemek yerse, aynı seviyede koltuğumda oturursa, ya da bana
dokunmasına izin verdiysem bunlar benim ona lütfettiğim şeylerdir ve
minnet duyarak teşekkür etmelidir. Ha bu demek değildir ki onu sürekli
ezer ve aşağılarım. Tam tersi çoğu kez evin küçük kızı rahatlığında
bırakırım onu. Ama prensip olarak yukarıda belirttiğim eşitsizlik durumu
asla değişmemeli. Yani ben onu gevşek bırakabilirim ama o asla şımarma
ve kendini benimle sevgili ya da eşit olarak görme hatasına düşmemeli.
Kölenizle yaşadığınız anlara ne diyorsunuz? Seans, oyun, meşk… ?
- Aktiviteleri kastediyorsan, seans diyorum. Oyunda bir karşılıklılık
var. Hanfendiyi eğlendirmek için yapılan bir şey değil bu seanslar.
Ben onunla oynuyorsam buna seans demeyi tercih ederim. En azından
tarafsız bir kavramdır seans.
Köleleriniz ile etkileşimdeyken onlara verdiğiniz görevler neler
olabilir? Bu görevleri önceden mi tasarlarsınız, doğaçlama mı gelişir ve
size ilham veren bir kaynak var mıdır?
- Nadiren önceden tasarladığım görevler olur ilişkinin belli
aşamalarında. Fakat sıradan ev işleri, ütü, yemeğimin hazırlanması,
içkimin getirilmesi, masaj yapması gibi şeyler… Yani rutin ihtiyaçlarımı
karşılamasını isterim. Seansları soruyorsanız kölem zaten bunları kendi
bloğunda yazıyor.
Kölenizin kendisini bir söyleşiye davet etmemizde sakınca var mı? Sizden izin almak gerekir mi?
- Köleme ait herşeyde benim rızam gereklidir. Sizin değil onun benden
izin alması gerekir. O hele bir istesin bunu benden. Onun
istekliliğine, isteyiş tarzına göre onun bu isteğini değerlendiririm.
Köleniz ile bilinen cinsellik vajinal, anal, oral uygulamalarda bulunuyor musunuz?
- Evet her yerini kullanıyorum emin olabilirsiniz.
İçinizdeki yeşil devi uyandıran, sizi gündelik hayattan bir anda çıkartacak ne olabilir? Sizi ne ateşler?
- Serde sadistlik de olduğu için, kamusal alanda tanımadığım bir
kadının teninde morluk gördüğümde mesela ateşlenirim. Benzim
istasyonunda kredi kartından para çeken ve bana anlamlı bakan, "geçen
hafta gelmediniz benzin almaya" diye beni takip ettiğini belli eden
kızın utangaç hali de mesela atesler beni. O an sacından tutup sürüyüp
bağlayıp o tatlı masumiyetini masaya yatırıp içindeki "kirli"
duyguları çıkarmayı hayal edebilirim. Hayal gücüm sanırım en çok
atesleyici şey.
Hayatınızda vajinal, anal vb. klasik seksüel eylemlere yer var mı?
- Klasik cinsel eylemler olarak görmüyorum. Bedenin her yeri BDSM
ilişkide bize sunulan engin bir coğrafyadır. Bu nedenle elbette bu
eylemlere yer var.
Kölelerinize ödül verir misiniz? Bu ne zaman ve ne şekilde olur?
- Küçük ödüller veririm. Yanımda sigara içmesine izin vermek,
boşalmasına izin vermek, kendi evindeyken masturbasyon yapmasına izin
vermek, bana sarılmasına ya da benimle uyumasına izin vermek gibi.
Gözünüze kestirdiğiniz fakat bir türlü açılamadığınız biri var mı?
Soruyu "Kimi köle olarak görmek isterdiniz?" şeklinde de
düşünebilirsiniz.
- Köle edinme konusunda iştahlı biri değilim. Mevcut kölemle
tanıştığımda submissive olduğunu bilmeme rağmen uzun süre sonra en
sonunda o rica etti efendisi olmamı. Biraz mağrur bir efendi
sayılabilirim. İnternette de bir sürü submissive kadınla arkadaş olup
konuşuyorum, birçok dominant erkek çoktan onlara kölelik teklif etmişti.
Ben, karşımdakinin benden etkilenmesini ve açık sözlülükle, köleniz
olmak istiyorum demesini beklerim. Dedim ya, en büyük erdemimim sabır.
Köleniz üzerinde iz bırakmayı seviyor musunuz?
- Mmmmm… Hiç kaybolmayan morlukları keşfedilsin istiyorum. İz bırakmaya bayılıyorum.
Köle eğitimi nedir? Kim, neden böyle bir eğitime ihtiyaç duyar? Ne zaman başlar ne zaman biter ya da biter mi?
- Köle eğitimi, disipline ihtiyaç duyan ve disipline edilmek için ne
yapması gerekmediğini bilen submissive'lere verilen bir eğitimdir. Hem
bedenin hem de ruhun eğitimidir aynı zamanda bu. Submissive kişi köle
olmadığı sürece bu eğitime ihtiyaç duymaz, fakat bir efendiye kölelik
yapacaksa bunun kurallarını ve disiplilini öğrenmeye ihtiyaç duyar.
Yoksa efendisinin aydınlığından ve ona bahşedeceği büyülü dünyadan
mahrum kalacaktır.
Şımarmamayı, sabretmeyi, güvenmeyi, teslim olmayı, efendinin
erdeminin bir gölgesi olmayı, bedenen kendini aşmayı, saygı ritüellerini
öğrenmek için kölelik eğitimi gerekir. Köleliğin kabul edildiği an,
yani kontratla birlikte başlar. Kontrat zaten bu eğitimin müfredatıdır
bir bakıma. Efendi, köleden daha zeki, daha deneyimli ve aydınlık biri
olduğu için her zaman köleye öğreteceği şeyleri barındırır. Bu süre
zarfında kölelik eğitimi devam eder, ta ki kölelik ilişkisi bitene
kadar. Fakat iyi yetişmiş bir kölenin eğitimi zamanla azalır, kabul.
Peki, iyi eğitilmiş bir köle bu eğitim bittiğinde artık köle olmak istemez mi?
- İyi eğitilmiş bir kölenin eğitime olan ihtiyacı azaldıkça, daha çok
köle olmak istemesi, ilişkinin daha çok zihinsel ve felsefi yönünden
sebeplenmek istemesi gündeme geliyor. Fakat diploma vakti geldiği
zaman mezun olmak lazım. Ömür boyu öğrenci olamıyoruz.
Tamamen tüm aşamaları geçip beyinsel bir olgunluğa erdiğinde zaten
siz elmasının kızardığını hissediyorsunuz. ŞArap kokusu geliyor köleden o
zamanlarda , emin olun gerçek söylüyorum. Tenini koklayarak anlıyorum
zamanının gelip gelmediğini. Artık o kadar geliştiriyorsunuz ki onu,
böyle bir kadını artık köle olarak görmek istemiyorsunuz.
Onca salak dışarıda kendini birşey sanarak gezerken böyle yetişmiş,
kendini disiplinli bir süreçten geçirip olgunlaşmış bir kadının köle
olarak tutulmasını efendinin bencillliğine veririm. Hem efendinin o
enerjisini yeni kölelere vermesi hem de yetişkin kölenin artık sosyal ve
kişisel hayatında bu öğrendikleriyle daha değer yaratan bir birey
olması için vakit gelmiştir diyorum.
"Efendi" ya da "Sahip'' için bir eğitim, gelişim süreci var mıdır?
Yoksa sahip her şeyi bilen ve ilişkiden keyif almakla yetinen kişimidir?
- Asla keyifle yetinen kişi değildir. Ben sahibeyim ya da efendiyim
diye kendine bir sıfat yakıştırıp sonra eline kırbacı alan her kişi
efendi değildir. Olsa olsa cinsel fantezi peşindeki arsızın biridir.
Maalesef ki ortalık bu tür insanlarla dolu. Forumlarda, bloglarda,
facebook'ta yok master Mustafa, Efendi Cüneyt, Acımasız Efendi Mert,
Sahibe Aleyna gibi abuk-subuk nicklerle tipler geziniyor ve yazdıklarına
baksanız içiniz ağlar. Bu mu efendilik taslıyor ve köle edinmek istiyor
dersiniz. Efendinin eğitim süreci, öncelikle bir insan olarak olgunluk,
ilişki dinamiklerini ve psikolojiyi öğrenme, empati becerilerini
geliştirme, sabır'ın gücünün farkında olma, kölenin sosyal hayatı, ruh
sağlığı ve beden sağlığına özen gösterme sorumluluğunu geliştirme, ne
tur rituel ve seansların köle üzerinde hangi etkiyi bırakacağını
öngörebilme gibi saymakla bitmeyecek bir gelişim süreci vardır
efendinin. Bu anlamda kendini geliştirmiş, sağduyulu, bilge, iyi bir
eğitmen, iyi bir disiplinci, iyi bir bdsm sanatçısı olmak çok zor ve
böyle insanlara rastlatmak da zor.
Bir efendinin kölesi üzerindeki haklarının sınırları var mıdır? Nelerdir?
- Bir efendinin elbette sınırları var. Ama en önemli 3 sınır şunlar. 1-Kölenin ruh sağlığını bozamazsın. 2- Kölenin biyolojik sağlığını
tehlikeye atamazsın 3- Kölenin sosyal hayatında yıkıma yol açamazsın.
Köleleriniz ile oyun, seans ya da etkileşim dışında bir araya
geldiğiniz oluyor mu? Sosyal ilişkinizin şekli ve düzeyi nedir? Yani
köleniz, baş başa olmadığınız zamanlarda neyiniz oluyor?
- Birlikte dışarı çıkıyor, eğleniyor, geziyor, fotoğraf çekiyoruz.
Ayrıca yemek yapıyor film izliyoruz. Baş başayken ayrıca psikoloji,
edebiyat ve felsefe konularında cidden dikkate değer konuşmalarımız
oluyor. Kölem baş başa olmadığımız zaman kız arkadaşım gibi oluyor.
Sosyal ortamlarda zaten çok fazla ortak arkadaşımız yok. Benim birtakım
arkadaşlarımla tanıştı o kadar.
Finansal domination hakkında fikirleriniz nelerdir?
- Kölenin efendisini finans etmesini kastediyorsanız benim dünyamda
ve felsefemde zerre yeri olmayan bir şey. Efendi dediğin kişi
kudretlidir. Finansal olarak da kendi ayakları üzerinde duruyordur.
Kıçında donun yok, kölenin parasına muhtaçsın e ne demeye efendilik
yapıyorsun. Önce otur, hayatını finanse et, sonra yaparsın efendiliğini.
Yok, eğer paran var, ama bir de egonu tatmin etmek için ek gelir
kaynağı olarak köleni sömürüyorsan sen efendi falan değilsin. Efendi
aydınlıktır, nimettir, kölenin hiç bir şeyine muhtaç değildir. Çoook
zengin kölelerin orta halli efendilere hizmeti anlamlıdır. Köle altında
son model araçlarla gezer sosyal hayatta ama efendisi orta halli biridir
ve onun ayaklarına kapanır. Bu durum güzeldir. Böyle bir şeyde tutup o
zengin kölenin maddi varlığından yararlanmaya tenezzül ettiği an efendi
bence efendilik sıfatını hak etmiyordur. Profesyonel dominasyon hizmeti
veren bir tüccar ya esnaftır o kadar.
Türk fetiş topluluk ve yapısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Türkiye’deki fetiş topluluklarının iyi niyetle kurulduğunu ama üye
yapısının ciddi anlamda kaotik ve kavram karmaşası ve bilgi kirliliği
üreten bir yapıda olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle köle bu tür sitelere
girmeyi yasak ettim. Benim emek-emek çalıştığım kölemin kafasının
oradaki basmakalıpçı şabloncu tartışmalarla karışmasına izin vermem.
Birileri BDSM'den bir şey anlıyor ve tek doğru buymuş gibi bir de
küstahlık yapıyor. Bloğuma gelip bana "bir efendi kölesiyle uyumaz"
diyip eleştiri getirenler de bu tipler. Bunlara Oğuz Atay'ın sözüyle
"kifaretsiz muhteris" diyorum ben. Kurucular iyi niyetli olsa bile
oluşan topluluk keçiboynuzu tadı bırakıyor insanda.
Pro domme ve prodom luk hakkında fikirlerinizi öğrenmek isteriz.
- Zavallı ve kendine efendi bulamamış bir submissive'in fantezilerine
para yoluyla hizmet etmektir. Ticari faaliyettir. Beden işçisi
fahişeler gibi bunlar da kırbaç işçisidir. Müşterisine hizmet sunar.
Parasını alır. Köle efendi ilişkisi değil, sadece parayla satılan bir
fantezi, Eline kırbaç alan ve para kazanmak isteyen herkes yapabilir,
bunun için BDSM bilmek ya da kendini geliştirip efendi olmak gerekmiyor.
BDSM coğrafyasına dâhil değiller prodomlar bence, sadece bdsm
yaşayamayanların geçici tatmin hizmet aldıkları bir kapı bu.
Gereksiz midir?
- Hayatta herşey bir gereklilikten çıkıyor. Teorik olarak zaten
gereklilikler bu prodomme kavramını mümkün kılıyor. Ama o
gerekliliklerin ne olduğunu pro domme ve onlara ücret ödeyen kişilere
sormanız daha doğru olur. Ben neden gerek duydukları üzerine bir
düşünce üretmek istemiyorum.
Kadına toplumda uygulanan şiddet hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Kadına, erkeğe, işçiye, öğrenciye, sokak hayvanlarına uygulanan
şiddetin tarihsel toplumsal ve politik boyutları var. Özellikle kadının
aşağılanması ve şiddet görmesi tamamen erkek gemenliğinin en önemli
yansıması.
Kadına şiddet binlerce yıldır görmezden geliniyor. En ilerici
erkekler bile bu konuyu görmezden gelme eğilimindedir. Kadın benim
malımdır, bu nedenle güçsüz ve aşağılanmayı hak eden bir canlıdır onun
üzerinde her türlü şiddet tasarrufuna hakkım var mantığı yaygın. Bu
şiddetin kölelerimize uyguladığımız şiddetle ilgisi yok. Toplumdaki
kadına uygulanan şiddet tamamen erkek egemen toplumun erkek ego'suna
tanıdığı sözde bir hak olarak yansıyor. Kendine zayıf yanını anımsatan,
kendi yargılarına uymayan kadını döverek egosunu rahatlatan erkek modeli
hastalıklıdır bence.
Kadınlar ikinci sınıf insanlar olarak düşünülebilir mi?
- İnsan değil de, canlı kavramıyla yanıt vereyim. Tüm canlılar
birinci sınıftır doğada. Dişisi ve erkeğiyle gezegenin parçasıyız. Bu
birinci sınıf, ikinci sınıf gibi nitelemeler hastalıklı zihnimizin
ürettiği sanal kavramlar. Bir karınca ile bir fil, bir erkek ile bir
dişi tavsan, bir kadınla bir güvercin aynı derecede değerli ve yaşama
hakkına sahiptir. Birimiz diğerimizden "hak" bakımından daha üstün ya da
öncelikli değiliz. Böyle düşününce Hitler ve Mussolini faşizmine kadar
gidersiniz.
Sizce Erkek ile Kadın arasında üstünlük farkları var mıdır?
- Hayır yok. Fakat erkek egemen toplum binlerce yıldır kadını
toplumsal, bilimse, sanatsal ve politik faaliyetlerde geri planda
tutmuş. Sen evde doğur yemek yap diyerek toplumsal hayatın dışına ittiği
kadını zihinsel olarak güçsüzleştirmiş. Bir süre sonra da kadınlara
bakıp, onların akılın kısa olduğunu sadece ev işlerinden anladığını
düşünüp aşağılıyoruz. Çoğu kadının maalesef daha az güçlü daha az
derinlikli düşünen bir zihin ve ruha sahip olduğunu görsek de bu
onlardan daha üstün olduğumuz anlamına gelmez, onları bu hale soktuğumuz
için utanç duymamız gerektiği anlamına gelir.
Toplumsal sınıflar, zümreler hakkındaki görüşleriniz nelerdir?
Sizce bir "Ari ırk" var mıdır? İşyerlerinde mavi yaka beyaz yaka ayrımı
hakkında görüşleriniz nelerdir?
- Ari bir ırk olamaz. Hatta insan tür'ü bile aslında "eşref-I
mahlûkat" değildir. Bir karınca da Whitney Houston kadar yaşama hakkına
sahiptir. Bir de insan türü içinde bazılarının daha üstün olduğuna dair
görüşler yaratan beyinleri hastalıklı buluyorum. Diğer sorunuz
Toplumsal sınıflardı. Bu sınıflar ekonomik sistem tarafından
yaratılıyor.
Sermaye sahipleri ve o kapitali üreten işçiler. Elbette Karl Marx'ın
analiz ettiğine ek bir şey demeyeceğim. Yoksulların sırtından zengin
olmak üzerine kurulu bir düzendeyiz. Biliyorsunuz işte. Mavi yaka beyaz
yaka konusuna gelince acıklı bir durum aslında. Baktığınızda hepsi
işçi. Fakat kol emeği ile çalışanların sendikaları var diye işverenler
"madem sendikayı arkana alıyorsun ben de sana sınırlı imkân sunarım"
mantığında yaklaşıyor.
Sırf ofiste çalışıyor diye sendikal haklarından vazgeçen beyaz yakalı
da kendini aa ben profesyonelim abi diyerek kandırıyor. İşveren de ona
aferin bak sendikalı olmadın diye beyaz yakalının ağzına bir parça bal
sürüyor. Olayın özü budur.
Günümüz erkeklerinin dünden bu güne geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Hakikatten muhteviyatımız odun mudur?
- Geçmişe göre daha çok androjeniz. Yani kadınlara ait diye
tanımlanan davranış ve hisleri hayatımıza sokuyoruz. Mesela; yemek
yapmak, çamaşır yıkamak vs. Bu bir zenginlik. Elimize kılıç alıp savaşa
giden roma erkekleri değiliz artık. Kadınlardan öğreneceğimiz
toplayıcılık, bir arada tutuculuk, yapıcılık gibi şeyleri öğrenmeye
başladık. Odunun yontulmaya başlaması sevindirici.
3. dünya savaşından sonra o odunları mumla aramasınlar Metroseksüel
erkek var mıdır? Bu kavram neden hayatımıza sokulmak istenmiş olabilir?
- Magazinel bir kavram aslında. Modern ve medeni her erkeğin zaten
birazcık kendine bakması normal. Buna metroseksuellik dememek lazım. Ama
kaşlarını aldıran goz altı bakım kremlerini sürmeden yatmayan erkek
tipinin de çok yaygın olduğunu sanmıyorum.
Sizden serpilecek nesil erkek mi yoksa kız mı olsun isterdiniz?
Neslinizin sizin gibi bir kültüre sahip olmasını diler miydiniz?
Sadece fetiş, bdsm değil herhangi bir cinsel eğilime sahip olmasını
ister miydiniz? Gay, biseksüel,lezbiyen,homoseksüel, aseksüel vb…
- Elbette isterdim benim kültürüme sahip olmasını. Erkek
homoseksuelliğinin tercih mi yoksa bir varoluş biçimi mi olduğu
konusunda hala emin değilim bu nedenle o konudaki sorunun yanıtını ben
de bilmiyorum .Ama homoseksuellerin hayatının zor olduğunu bildiğim için
en azından biseksüel olması homoseksuel olmasından daha rahat kılardı
hayatını.
Hükmeden ruhlu olmanın güncel hayatınızda sizi farlılaştırdığını
düşünüyor musunuz? Özel ve güncel yaşantınızda herhangi bir yansımasını
somut olarak görüyor musunuz?
- Güncel hayatımda çok etkisi var mı bilmiyorum. Sosyal hayatta da
aynı medeni ve kibar insan olarak ama aynı içtenlik ve açıklığı da
koruyan biri olarak yaşamam bunun bir yansımasıdır sanırım.
Güncel yaşantınızda karşılaştığınız kişiler sizin master ruhlu biri olduğunuzu öğrenseler şaşırırlar mı?
- Asla inanmazlar şaşırmak ne kelime. Gerçi bir gün biri
öğrendiğinde, ben anlamıştım zaten var sende bir şey diye düşünüyordum
demişti. Onun dışında sonradan öğrenen kimse inanamadı başta.
Kişi için en mahrem ve karanlık yeri olan zihninizi ve hayatınızı
bize samimiyet ile açtığınız için teşekkür ederiz. İlhamlara vesile
olmasını dileyerek bu sohbeti de burda neticelendirmek istiyorum.
- Bunca güzel soruyu bana yönelttiğiniz ve konuyla ilgili okurlarınız
ile paylaşma fırsatını bana sunduğunuz için asıl ben teşekkür ediyorum.
Sohbet tamamlandığında kendimle konuşuyormuşum gibi bir
his kapladı içimi. Pek çok konuda hem fikir oluşumuza epey bir
şaşırdım. Hayatının
karanlık tarafını bizlerle paylaştığı ve rengini üzerimize bulaştırdığı
için kendisine teşekkür ediyorum. Ziyaret etmek isterseniz sitenin adresi :
http://reddominum.blogspot.com |
10 yorum:
kesinlikle samimi ve hoş bir röportaj olmuş, beğenerek okudum...
Teşekürler Evli...Evet ben de okuyunca tekrar, begendim:)
Hikayeyi özetliyor.:)
Harika bir söyleşi olmuş.. Açıklayıcı,samimi,içten... Hem keyif alarak okudum hem de bana umut verdiniz gerçekten.
sessiz takipçilerinizdendim ama bu yazıyla sessizliğimi bozayım istedim.gerçekten çok güzel bir röportaj olmuş.samimiyetiniz için bende teşekkür ederim.
Pıtırcık ve İrem teşekkürler. Sessiz takipçileri de seviyoruz, evet.
teşekkür ederim :)
Reddominum, bloglarda senden kıskanıp köle edinme modası başladı haberin olsun. Böyle roportajlarda işin sırrını açık etme, bak sahte efendiler ve sahte bloglar ortaya cıkıyor senden aldıklarını başkasına satiyorlar:)
Farkındayım adsız. :) Sonuçta özel bilgiler ya da bir statü unsuru bilgiler degil paylaştığım. Yaşam tarzı ve duruştan sözediyorum eger okuyorsan yazılarımı. Ha tabi erdemli bir Efendi durusu olmayan kişiler Efendi geçinmeye kalkıyorsa zaten cok sürdürülebilir ilişkiler yaratamazlar. Dert degil ben fırsat bulup odaklandıkca yazmaya devam ederim meraklanma:)
sahteler zaten kendinin ölesiye belli ediyor...ortalama zekanın üzerinde her okuyucu farkı anlayabilir...sadece yazım dilinizin ustalığı bile yeterli...selin
Fotolar dışında fazlaca seks yazmadıgım icin rating'im düsük:) Olsun varsın. 30.0000 okuyucudan 3 tanesinde ışık yanması , ya da okurken bir keyif oluşması yeterli. okuyunca anlayıp keyif alan 3-5 okuyucuya yaziyorumdur belki, bilmiyorum. Teşekkürler . İyi okumalar
Yorum Gönder