16 Ekim 2012 Salı

Reddominum ve Sosyal F-tish Sitesi ile Röportaj



Birkaç ay önce sosyal f-tis sitesinin yöneticisi Neft nickli değerli arkadaşın benimle yaptığı uzun bir röportaj vardı. Onu burada da yayınlamak istedim. Umarım beğenirsiniz.








REDDOMİNUM İLE SÖYLEŞİ
Hastalık mı yoksa ilaç mı olduğu belirsiz olan facebook, sayfamızı tanıtmak ve yeni kişiler ile tanışmak için iyi bir fırsat. Açık söylemek gerekir ise bu kişiler arasında Türkçe konuşana rastlamak oldukça zor gerçekten... Onlardan biri de REDDOMİNUM lakabıyla tanıdığım karakterdi.  Biz aklımızdaki soruları sorduk kendisi de sağolsun tatmin edici yanıtlarıyla sayfamızı neşelendirdi.
Baştan da söylediğimiz gibi bu sayfalarda yer almak için ünlü biri olmanız şart değil. Düzgün olmanız yeterli. Şu anda içimizdeki renkli karakterlerden birine bakmak üzeresiniz. Umarız size kendi yaşamını ve onu şekillendiren fikirleri aktarmaya çalışan REDDOMİNUM size de ilham olur...


Kendinizi yakışıklı buluyor musunuz?
  • İnsanın bu konularda kendi hakkında yorum yapması zor ama kadınlar tarafından beğenilen biri olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. İltifat duymaya alışkınım fakat arkasından ıslık çalılanacak kadar yakışıklı değilim. Eli yüzü düzgün hoş bir adam diyelim ne dersiniz.
Nerelerde okudunuz? (Tahsil olarak)
  • Sosyal bilimler okudum Üniversite'de. Aslında bunun üzerine bir de karşılaştırmalı edebiyat gibi bir şey de okumak isterdim. Fakat kendimi sürekli okuyarak geliştiriyorum. Ayrıca bazı seminerlere de katılarak sürekli olarak insanı ve kendimi daha iyi anlamak üzerine bir gelişim yolunda ölüne kadar ilerleyeceğim.
Meraklısınız yani, okul yaşantınız nasıldı? Kızlarla aranız iyi miydi?
  • Okul hayatımda tam bir aptal âşıktım. Erkek arkadaşlarımla yolda yürürken, önümüzden kıvırtarak yürüyen bir kızın kalçasına bakılabileceğini bile o yıllarda bilmiyordum. Uzun süreli tam bir çılgın aşk yaşadım. 3 yıllık bu sevgililik hayatımda bir kez kazara başka bir kızı öptüm diye vicdan azabı bile duymuştum. Kızlarla aram iyiydi, kızların arkadaş olarak seçtiği erkeklerdendim. Onların iç dünyasını tanıma şansım oldu böylece.
Evli misiniz?
  • Hiç evlenmedim. Evliliğin kısır girdaplarına düşmeden birlikte yaşanabilecek bir eş adayıyla rastlaşma şansım olmadı hiç. Evli gibi uzun süre birlikte yaşadığım sevgililerim oldu gerçi.
Evlilik kurumu hakkında düşünceleriniz nedir?
  • Evlilik kurumunu aslında aile olmanın bir aracı olarak görüyorum. Evlilik tek başına bir şey ifade etmiyor bana. Hatta bol bol problem çıkartma olasılığı yüksek bir araç olarak görüyorum bunu. Fakat yaşadığımız modern ötesi hayatta insanın dönüp dolaşıp sığınıp güç bulacağı tek yerin de hala aile olduğunu düşünüyorum. Çünkü eski dönemlerdeki gibi sıkı dostlukların, komünlerin, organik dayanışmanın olduğu arkadaşlık ya da yoldaşlık ilişkilerinin tükendiği açık. Geriye, muhafazakâr bir kurum olmasına rağmen bir tek aile kaldı benim gözümde. Ha tabi aile mutlaka olması gereken bir şey değil, yeterince güçlüysen aile olmadan da hayatta kalabilir ve anlamlı bir hayat sürebilirsin. Tabi ek olarak bir de üreme ve kendi yeni neslini görme fırsatı sunan bir yanı var ailenin. Özetle, genel olarak problemli bir yöntem ve birliktelik olma riski taşıyan, çok tercih etmediğim fakat aile olma olasılığı yüzünden (iyi yönetmek kaydıyla) kurulabilecek bir ilişki bicimi olarak görüyorum evliliği.
Hayalinizdeki eş nasıl biridir?
  • Aslında bir eş hayal etmiyorum. Fakat evlilikten muzdarip olan dostlarımda yaptığım sohbetlerde ideal bir evliliği ve eşi şu şekilde anlatırım hep: Öncelikle iki insanın birbirini olduğu gibi kabulü ve sevgisi önemlidir. Evlilik, nikâhtan sonra iki insanın birbiri üzerine mikro iktidarlar kurarak, onu kendi egosunu istediği hale sokma sürecine dönüşüyor. Büyük çoğunluğun yaşadığı şey bu. Oysa karşımızdakini olduğu gibi kabul edip, ondan beslenmek, onu geliştirmek ve beslemek, onu yargılamak yerine ondan öğrenmeye çalışmak, anlamaya çalışmak bir evlilik çatısı altında zor, fakat imkânsız değil. 17 yaşındaki gençlerin bile evlenip karı koca oldukları bir ülkede yaşıyor

    Yani daha kendini tanımamış birinin başkasıyla aynı hayatı paylaşmasından söz ediyoruz. Kendini tanımak için yaş da önemli değil zaten, 40 yaşına gelip hala kendi patalojik sorunlarıyla yüzleşmemiş, kompleksli, sorunlarını bastırmış, hayatındaki kişiyi kendi arzularının nesnesi olarak gören insanlarla dolu bir toplumuz. Gelişmek, deri değiştirmek acılı bir süreçtir. Bu süreci yaşamamış iki kişinin bir arada hayat kurması baştan arızalı bir durum, bile bile ladestir. Niye bu tekâmül ve gelişme konusunu önemsiyorum? Çünkü evlilik sürekli diri olmayı gerektirir. Evlilik, "nasıl olsa yürür gider bu ilişki" denemeyecek kadar sürekli diri tutulması ve zekice manevralarla güzelleştirilmesi gereken bir ilişki. Yoksa suya bırakılmış ve akıntıda sürüklenen kuru bir yaprak gibi giderse günümüzdeki evliliklerin bunaltıcı, hayal kırıklığıyla dolu, hapishaneye dönmüş durumundan kurtulamayız.

    Maalesef en entelektüel insanların bile evliliği, bir boş vermişlikle ilerliyor ve bir yerde aldatmalar, yalanlar, bastırılmış duygular, yargılamalar, karşısındakini değiştirmeye çalışmalar, seks hayatının ölmesi, birbirini kendi hayatının önünde bir engel olarak görmeler başlıyor. Evlilik, partnerimizin mutsuz olma pahasına bizim arzuladığımız şekilde davranmasına dayandırılıyor. Oysa eşim gerçek anlamda özgür bir bilinç ve özgür bir bilinçaltıyla yanımda rahat hissetmeli. Kimseye anlatamadığı her şeyi asla ve asla yargılanmayacağını bilerek güvenle benimle paylaşabilmeli. Bunu yapabilmesinin sorumluluğu onda değil bendedir. Yani ben ona bu özgürlüğü ve güveni sağlayamazsam, elbette ki o bunları bastıracaktır. Zaten toplum da ona bunları bastırmasını söylüyor. Ben de eşi olarak ona bu özgürlüğü sunmazsam, bunalacak, beni hayatında her şeye karışan bir zabıta olarak görecek ve içe attığı duygularını psikolojik sorunlara ya da ilişkideki mutsuzluklara dönüştürecektir. Aynı şey eşimin benim hayatıma karşı yaklaşımı için de geçerli. İki taraf da birbirini insan olarak görmeli ve birbirinin sonsuz özgürlük ve mutluluğuna özen göstermeli.

    Mesela evli olsam, eşimin başka erkeklere kur yapmasından rahatsız olmam. Bir yaşam göstergesidir bu. Canlı ve hareket yaratan bir enerji barındırıyor demektir. Güzel bir şey bir insanın evli olmasına rağmen beğenilme içgüdüsünü taşıması. Bun bastırırsam, o da msn'de konustuğu erkekle gizli gizli konuşmaya başlar. Oysa sevgililerimin hep msn'leri benim yanımda açıktı ve erkeklerle bazen kurlaşmaya varan diyaloglarını yanımda yapabilirdi. Tabi ben de baskı oluşturacak şekilde "dur bakayım ne yazıyorsun" demez ve onu rahat bırakırdım. Ne acı, insanın sırf "içinden geliyor diye" yaptığı bir şey yüzünden yargılanması. Hem de eşim dediği kişi tarafından. Evlilik ancak ve ancak o iki kişi için bir özgürlük adacığı olduğu takdirde yaşanılası bir şeydir bana göre.
"İyi ki hayal etmemişsiniz" diyor ve sıradaki soruya geçiyorum. (Latife tabii ki… Yemek yapmayı sever misiniz?
  • Yemek yaparım, zamanım ve keyfim varsa yemek yapmayı severim de. Fakat yemeyi daha çok sevdiğimi söyleyebilirim.
Yapmayı ve yemeyi en çok sevdiğiniz yemeği soralım öyleyse...
  • Karnıyarık yapmak benim için bir törendir.
Ev işleri ile aranız nasıldır?


  • Hızlı bir temizlik robotuyum ben. Genelde tek başıma yaşadığım için küçük evlerde oturdum ve bu evlerde eliçabuk biri olarak hızlı şekilde temizlik yaparım. Evime temizlikçi kadın tutmuyorum örneğin. Üşenmediğim tek şey temizlik yapmak diyebilirim. Hızlıca bitecekse , kölemin elinden alabilirim o süpürgeyi , kendim süpürürüm.

Ne işle meşgulsünüz? Hayalinizdeki meslek bu muydu?
  • Özel sektörde çalışıyorum. Detay vermek istemiyorum ama hayalimdeki mesleği yapmıyorum elbette. Yine de sevdiğim bir işim var. Sanırım her işte kendime sevecek bir yan bulup oradan tutuyorum. Hayalimdeki meslek yazarlık ya da gazetecilikti. Kısmet değilmiş. Çok dert etmiyorum. Zaten bunlar iş değil. İş dediğin balık tutmaktır, çay bahçesinden çay yaprağı toplamaktır, tarla sürmektir iş. Bizimkiler iş değil, pespayelik. Çünkü ortaya çıkardığınız pek somut bir şey olmuyor finans piyasalarının hayata hâkim olduğu bir ekonomide.

Askerliğinizi yaptınız mı? Röportajın yarısında inzibatlar götürmesin…
  • Askerlik yaptım. Çoğu erkek gibi askerliği hiç dert etmeden yaptım. Sanırım disiplinli ortamlarda kendime soluk alabilecek ortamlar yaratabiliyor, kendimi oyalayabiliyorum. Ya da disiplini oyun haline getirebiliyorum. Hayat Güzeldir filmini anımsadım bak şimdi.
Askerlik deyince neden o film akılnıza geldi hakaten?
  • Zor şartlar altında, zamanınızı ve hayatınızı kendinizin yönetemediği bir ortamda bedenen ve ruhen sağlıklı kalma çabasını anlatan bir filmdi. Askerlikte de en azından zamanınızı siz yönetemiyorsunuz ve sınırlı olanaklarla yaşıyorsunuz. Üzücü bir haber alsanız,ağlayabilmek için yalnız kalmanız bile mümkün degil en azından.
Hayat Güzeldir dediniz aklıma geldi, Hollywood yapımları ile bize işlenmeye çalışılan duygulardan rahatsızlık duyuyor musunuz? Ya da Piyanist, Schindler'in listesi ve pek çoğu gibi belirli temalı savaş filmlerin ödüllendirilmeleri sizi rahatsız ediyor mu?
  • Oscar'sız filmleri severim aslına bakarsanız. Nobel'siz edebiyatları da. Milan Kundera , Orhan Pamuk gibi hayata teslimiyeti ve yenilgiyi anlatan yazarlara edebiyat adına, Obama ve Bush gibi kanlı savaşların liderlerine barış adına ödül dağıtan Nobel gibi Oscar da tam bir tezgah bana kalırsa. Dünyanın en iyi yönetmenlerinden bir kısmı İran'lı yönetmenler ama İran'lı bir yönetmenin En İyi Yabancı Film Oscar'ına aday bile gösterilmediği bir sinema soytarılığından rahatsız olmamam mümkün değil.

    Oscarlı filmlerin alt metinlerinde, muhteşem Amerikan rüyası ve yahudi propagandası ve de yılgınlık politikası sonrası tüketim çılgınlığı mesajlarını bulmak çok kolay. Sermaye düzenine , İsrail'e ve ABD'ye ve yaşam tarzına dokunma, bol bol tüket ve seviş, Oscar'ı haket. Durum bu biliyorsunuz işte.
Risk almayı sever misiniz?
  • Risk öyle birşey ki, siz o riski almasanız da risk'I bir şekilde yaşıyorsunuz. Bu nedenle başıma riskli bir şey gelmeden önce, yönetebileceğim riskleri almayı tercih ederim. Kaçmakla kurtulunacak bir şey değildir risk. Ama şans faktörüne de inancım büyük bu hayatta.
Ya trafikte nasılsınız? Güvenli sürüş mü yoksa sportif (riskli) tarz mı seversiniz?
  • Güvenli ortamda sportif sürüş, bunun dışında gayet medeni bir sürücüyüm diyebilirim.
Trafikte kadınlara pönkürüyor musunuz?
  • Ha ha ha. Pönkürmek ne demek bilmiyorum ama herhangi bir tepkim yok kadınlara trafikte. Ben sadece kendimi korumaya alıyorum etrafımda bir kadın şöför varsa.
Korkularınız var mıdır? Fobi, kendinizde olsun istediğiniz eksik gördüğünüz bir konu var mı?
  • Skandaldan korkarım mesela. Gülerek yanıtlıyorum bunu. Fakat gerçekten hayatta pek bir şey beni korkutmaz. Ailemden kötü haber almak korkuturdu eskiden beni, şimdilerde bu konuda da çok soğukkanlıyım. Kendimde eksik gördüğüm şeyler meselesine gelince, her insanda olduğu gibi birçok yanım var geliştirmem gereken. En önemlisi de kendimi yeterince rahat bırakıp kasmadan yaşayabilmek isterdim. Mahallenin delisi gibi, fazla detayları düşünüp kendimi tutmak yerine bazen rahat ve gevşek olmak isterdim. Bunu da yavaş yavaş öğreniyorum zaten.
  • Hobileriniz var mı?
  • Okumak, sokak hayvanları, fotoğrafçılık ve her türden dünya müziklerini dinlemek.
Sizden bir müzik listesi yapmanızı hatta müzikleri bizimle paylaşmanızı istesek olur mu? (10 adet bir rar dosyası hazırlar site üzerinden paylaşırız güzel olur...)
Ne tür kitaplar okursunuz? Gazeteleri takip eder misiniz?
  • Eskiden ağırlıklı olarak edebiyat ve politika okurdum. Şimdilerde psikoloji ve felsefeye daldım. Gizem'I ve masalsı dünyaları da seviyorum. Bir yandan Hegel okuyup diğer yandan tapınak şovalyelerinin gizli tarihi üzerine kitapları okuyabilirim. Gazete okumaya gelince, doğrusu saygın anlamda gazetecilik mesleği bence sona ermiştir. Bu nedenle bir takım siyasilerin ve sermaye gruplarının ideolojisini besleyen, insan beynini manupule etmeye yönelik medya organlarının yayınlarını okumuyorum. Zaten geriye gazete kalmıyor bunları okumayacağım dedikten sonra. Haber programlarına bakıyorum oradan gündemi takip ediyorum.
Spor dallarından hangileri ile alakalısınız?
  • Çok ayıp biliyorum ama sporla hiç ilgilenmiyorum. Hep bir sporla ilgilenmem gerektiğini düşünüyor ve bunu düşünce boyutunda bırakıyorum. Yaz aylarında havuzda yüzmek dışında pek bir sportif aktivitem yok. Hazırdan yiyorum şimdilik, bedenim fena değil ama ileride de bu formu korumak için spor yapmak gerektiğini düşünüyorum.
  • Takım tutar mısınız?
  • Bu soruyu otomatik olarak geçiyoruz…
Tv, Sinema, Tiyatro sever misiniz?
  • Çok klasik ama tam bir belgesel manyağıyım. Belgesel yüzünden uyumadan işe gitmişliğim vardır. Tiyatro konusunda antik Yunan, İngiliz ve Alman tiyatrosunu severim. Aslında Aristofanes 'ten ibsen'e, Chekhov'dan Sophokles'e, Bernard Shaw’dan Shakespeare’e, Harold Pinter'dan Brecht ya da Güngör Dilmen'e uzanan külliyatın büyük kısmını izledim. Sinema konusunda yanındakiyle ya da canlı biriyle bir iletişim olmadan bir tüketim etkinliği olduğu için biraz uyuzum. Pek az gidiyorum bu nedenle sinemaya. Birlikte tüketilen bir sanat değil. Evde birleriyle oturup izlemeyi seviyorum filmleri.
Beğendiğiniz müzik tarzları nelerdir?
  • Piyasa için yapılan mainstream dediğimiz ana akım müzikler dışında, gerçek müzikçilerin yaptığı her türden dünya müziklerini dinlerim.
Tatillerde ne yaparsınız? Pazar günü dâhil tüm tatilleri kastediyorum. Nasıl bir tatil sizin için idealdir?
  • Tatillerde yeni yerleri keşfetmek benim için idealdir. İlla Akdeniz civarına yakın olmalıyım, yoksa tatilde olduğumu hissedemiyorum. Örneğin yaz ayında Kapadokya ya da Karadeniz turu benim için tatil değildir. Oysa sırt çantamla arabaya atlayıp, Akdeniz’deki tarihi kalıntıları şelaleleri gezip, bir iki suya girip yüzüp, güneşlenirken kitabımı okuyup akşamında da güzel seksi bir barda içkimi yudumlamak benim için tatildir. Tatilde uzun uzun akşam yemekleri falan da bana göre değil. Yemeği, animasyon etkinliği zaten şehirde de yaşadığım için 5 yıldızlı otelde kalsam bile otelin nimetlerinden yararlanmadan kendimi dışarı atarım genelde.
Hiç ulaşamayacağınız bir hayaliniz var mı?
  • Kendimi hiç anlayamayacağım…
Geçmişte olmamasını istediğiniz bir anınız var mı?
  • Olmasını istediğim anılarım var daha çok.:)
Mesai sonrasında yapmaktan keyif aldığınız şeyler nelerdir?
  • Eve gelip müziğimi açıp bir kadeh içkiyle kendime gelmek, sonra kitap okumak ya da belgeselimi izlemek.
Bir blogunuz var ve orda hayatınızdan anları paylaşıyorsunuz. Ne zaman böyle bir sayfa açma isteği duydunuz?
  • Aslında ben ketum biriyimdir. Hayatıma ait detayları paylaşmayı sevmiyorum. Bunun nedeni, kendi içimde bir hayatım ve bu hayatımın kendine özel bir dili olması. Bu dil’I bir "tık"la sayfama ulaşan birinin anlama olasılığı zayıf. Çok az insan yazdıklarımı okurken anlatmak istediğimi anlayacak diye düşünüyorum. Fakat kölem benden 12 yaş genç olduğu için blog kültürüne daha yatkın ve bir gün benden “Efendim izninizle sizinle olan deneyimlerimi bir blogda yazabilir miyim?” diye sordu. İzin verdim.

    Sonra onun yazılarını takip etmek için ben de bir blog hesabı aldım. Bir gün paldır küldür yazmaya başlayıverdiğimi fark ettim. Genelde blog yazılarım çalakalem yazılardır. Başta dediğim gibi, gerek internetin bir kitap ya da dergi gibi bir ağırlığı olan bir mecra olmaması, gerekse de okuyacak olan kişilerin çok da beni anlama dertlerinin olmaması beni özenli yazmaktan alıkoyuyor. Bazen yazdıklarımı sevmiyorum ama sonra "Amaaan boş ver, yayınla gitsin, her şeyin anında tüketildiği bir internet ortamı için fazla kaliteli bile yazıyorsun" diyorum kendime.
Eklemek isterim, blogunuzdaki kaliteli yazılar sizinle söyleşi yapmamıza neden oldu, yani birileri okuyor bence devam etmelisiniz. Sayfanızı şekillendiren içini dolduran amaç nedir?
  • BDSM konusunda farklı ekoller ve yaklaşımlar var. Bu da çok doğal. Dünya üstünde kaç yüz bin BDSM ilişki varsa o kadar farklı da tarz vardır demektir. Bunu kabul etmek gerekiyor. Kimisi tamamen bazı basmakalıp şablon, klişe ve ritüelden ibaret olarak yaşayabilirken, bazıları daha felsefi ve psikolojik ve özgün deneysel bir süreç olarak yaşayabiliyor bdsm'i. Kimisi cinsel fantezinin bir uzantısı olarak yaşıyor, kimisi oedipus kompleksinin bir yansıması olarak... Her biri çok farklı. Ben de kendi tarzımı diğerlerinden ayrı yaşıyorum. Benim gibi düşünen ve yaşayan BDSM hayat tarzı insanlarına seslenmek temel amacım.

    Özellikle de yeni ilgi duyanların BDSM diyince kırbaç, falaka, lateks ve torturing anladıklarını görüyorum. Tabi ne yapsınlar, google'a bdsm diye yazınca karşılarına bu tür siteler çıkıyor. Bunları konuşabilecekleri okuyabilecekleri bir sürü Türk site de var. Fakat benimki biraz insani, felsefi ve psikolojik boyutuna da değinme amacı güdüyor. Elbette seksüel deneyimlerden de söz ediliyor ya da bir takım fiziksel cezalardan da. Ama benim bloguma bakarsanız tüm bunların sadece o "ilişki"yi düzenleyen araçlar olduğunu görürsünüz. Bu farkı yansıtmak amacıyla yazıyorum bloğu.
Blogunuzda bazı hikâyeler bulunuyor bunlar arasında yaşanmış olmayan, kurguya dayalı olanlar var mı? Varsa hangileridir?
  • Blogda kurguya dayalı yaşanmamış hiç bir olay bulunmuyor. Zaten kurgusal bir sürü hikaye var internette, o can sıkıcı kurguların yanına bir yenisini ekleme gereği duymazdım.
Bdsm yaşam tarzı içinde rolünüz Master-Efendi olduğunu biliyoruz. Bu kimliği ilk ne zaman keşfettiniz.
  • 26 yaşında falan. Birden bana peki, nasıl istesen diyen içten bir şekilde uyumluluk gösteren submissive kadınların beni tahrik ettiğini fark ettim. Ayrıca sağda solda bazı kızların boynunda, kolunda, bacağında morluklar görünce de etkilendiğimi gördüm. Sonra o morlukları bırakan bir kişi haline geldim. Karşımdaki submissive kadınların o teslim olmuş hallerini kullanmak ya da onları doğru yönlendirmek arasında bir tercih yapmak durumunda kalınca, iktidarı ele alıp madem submissive yaşamayı tercih ediyorlar o halde bunu yanlış yerlere gitmeyecek şekilde hak ettiği gibi yönetmeliyim diye başladım. Sonra da tarzımı ve yolumu buldum zamanla.
Hiç normal biri olmayı istediniz mi?
  • Aslaaaaaaa. Hiç istemedim biliyor musun? Marjinalliği, özgünlüğü, sıradışılığı sevdim. Hayat zaten o kadar normal ki. Zaten gün içinde birbirinin aynı insanlar olarak aynı hayatları yaşıyoruz ve özgün kimliklerimiz yitiyor. Dışa döndükçe herkes aynılaşıyor, tek çıkış yolu içe dönmekti. Ben de içe dönerek yani bilinçaltıma dönerek oradan bulduğum hayatı elimle kavrayıp gerçek hayatıma soktum. Evet, normal değilim ve bunu seviyorum. Bana özel bir imza gibi yaşıyorum hayatımı.
Bu keşiften sonra sizi bu günkü hale getiren gelişim sürecinden biraz bahseder misiniz?
  • Başlarda bildiğiniz gibi çok meraklı oluyor insan. Çok şey okuyor, kendi gibi insanlarla çiftlerle tanışıyor, her kadını potansiyel bir köle görme gibi saçma bir neşe ve telaşa da düşebiliyor başlarda. Sonra gerçek köleleriniz oluyor ve onları eğitirken kendinizi de eğitiyorsunuz. Acı tatlı bir sürü anı ve birikim oluşuyor ve sonra tüm entellektüel birikiminiz, kendinizi ve ilişkileri tanıma süreciniz sonucunda ortaya güzel kıvamda bir şarap olarak kendi tarzınız çıkıyor. Bu süreçte gerçek anlamda birkaç kölem oldu, onlarda yaptığım hataları bir sonrakinde yapmamayı sürdürerek şu an arkasında durduğum bir tarza ulaştım.
Tarzınızdan biraz bahseder misiniz?
  • Tarzım. Hmmm . Zor soru. Herşeyden önce kim ne derse desin bu ilişki bir oyun. Kendi gerçekliği olan bir oyun. Ciddi bir oyun. Çünkü bedenleri, aklı ve ruhu masaya koyuyoruz bu oyunda. Fakat her ne olursa olsun efendinin sorumluluğu kölenin akıl ve beden sağlığının korunmasıdır. Bu düzlem üzerine tarzımı koydum. Zor, şiddet ve baskı ile değil akıl ve ruh ile kölelerim üzerinde iktidar kuruyorum. Elbette sonuçta gönüllü kulluk esasına dayalı bir ilişkiden sözediyoruz DS ilişkilerde. Fakat bu gönüllü kulluk en başta kendini gösterir, ondan sonra efendi dizgini eline alır. Bu dizginin öteki ucunu ben kölenin ruhuna bağlıyorum. Mesela ona şevkatle davranırım, gereksiz ya da şekilci baskı uygulamalarına çok girmem. Fakat davranışlarımdan ve duruşumdan dolayı o kendisi eğilir önümde.

    Gerçek ve gelişkin efendiliğin bu olduğunu düşünüyorum. Ayrıca tarzımda baskın olan bir yan da, kölenin yaptığı her hata ya da yanlış davranışı bir öğrenme deneyimi olarak kullanırım bir sonraki adımlar için. Ahmakça ya da aşırı özensizlikten kaynaklı olarak sık hata yapan kölelerden elbette hoşlanmam ve ilişkiyi bitirme nedenim olabilir bu sık yapılan hatalar. Fakat her insan gibi köle bazen hatalar yapar, işte o hatalara sevinçle bakarım. Yeni bir şey öğretebilme şansım oluştu diye. Diğer yandan, içtenliğe ve doğru iletişime kapı aralarım. Bu kapıyı kullanmayı da öğretirim köleme. Tam anlamadığı bir mesajım varsa, bunu tekrar tekrar teyit etmek için bana sorabilir. Bunu kullanmayıp , kendince benim beynimden geçeni okumaya ve muhtemelen de saçma çıkarımlara gitmeye kalkan köleyi , daha açık iletişim kurma yönünde tekrar eğitime alırım.
Bondage uygulamasını nerden öğrendiniz?
  • O konuda beceriksizim. Dediğim gibi başlarda bir sürü şey okudum, resimlere baktım, bondage uygulama videoları bile izledim. Sonra ayakkabısını bile bağlamayı beceremeyen biri olarak alengirli bondage işlerine girmekten vazgeçtim. Evimde hep 4-5 tane farklı boylarda halat ve ipler bulunur. Ayrıca kelepçe karabina ve zincirlerin takviyesiyle bondage ihtiyacımı giderebiliyorum. Zaten bondage benim için bir araç sadece. Amaç değil. Bana göre en ideali, kölenin kendi kendine sizin istediğiniz bedensel pozisyonda durması. Karmaşık bondage uygulamaları dışındaki bondage yöntemleri zaten bana yetiyor. Çok temel olanlarını okudum, uyguladım, arkadaşlarımın kölelerini nasıl bağladıklarını görerek öğrendim diyebilirim.
Kişisel keşif ve gelişiminizde size dönüm noktası olan durum ya da kişiler var mı?
  • Uzun zamandır BDSM ile hem teorik hem de pratik olarak ilgilenmiş, bana göre hatta çok acımasız sayılan bir dostum vardı. Onun sayesinde, bazı yumuşak yanlarımı törpüleyebildim diyebilirim.
Kölenizle yaşadığınız uygulamaları nereden öğrendiniz?
  • Birtakım ritueller çok evrensel. Yani bedensel pozisyonlar vs. Bunun dışındakiler kendi birikimim. Nereden öğrendim bilmiyorum. Sanırım içgüdüsel hale geldi bende birikenler.




Bdsm sizin için ne ifade ediyor? Tüm bileşenlerini bizim için yorumlar mısınız? (Bondage, Domination ve fetişi bizim için yorumlar mısınız? Disipline, Sadizm, Mazosizm)
  • BDSM'nin benim için ne ifade ettiğini bir paragrafta özetleyebilir miyim emin değilim. Bu nedenle zaten uzun uzun yazıyorum blogumda. BDSM benim mutsuz olmamı engelleyen ve iç dünyamla barışmama yol açan bir ilişki tarzı. Tüm bilinçaltı dürtülerimi bastırdığımı, kendimi zorla sıradan bir hayata sığdırmaya çalıştığımı düşünmek bile boğuyor beni. Oysa BDSM bana soluk alma olanağı tanıyor.

    Sapıkça mı? Hayır, ama "sapkın"ca bir şey olduğunu kabul ediyorum. Yani Psychotic değil ama deviant bir şey. Submissive ya da domimant kişinin pek de başka yolu yok, ya orospu olacak, ya rahibe olacak ya da ruh hastası olup kendine acı verecek zarar verecek. Oysa bir köle olduğunda bu submissive ruhu uygun ilaçlarla okşayacak bir efendinin himayesinde saçmalamaktan kurtulup bunu bir gelişim yoluna, tekâmül yoluna dönüştürebilir bir submissive kişi. Bondage'a gelince, belirttiğim gibi bondage ve diğer uygulamalar sadece disiplin ve eğitim için bir araç. Fakat beni tahrik eden bir sanat olduğunu da kabul ediyorum tüm bu bdsm uygulamalarının.

    Fetiş'e gelince... Fetiş benim hala çözemediğim ama içinde büyük bir enerji barındıran bir konu. Örneğin en basitinden plajda üstsüz uzanan bir kıza en fazla 10 dakika bakarsın ve sonra güneslenmeye devam edersin. Fakat yolculukta karşına oturan bir kadının eteğinden dışarı çıkan süper ince ya da file çorabına sarılı bacağı ve ince topuklu ayakkabısı yol boyunca seni tahrik edebilecek bir enerjiye sahiptir. Fetiş, cinselliğe ve fantezi dünyasına güç veren sonsuz bir enerji kaynağı. Yani sıradan cinsellik, en fazla bir depo benzindir, oysa fetiş petrol kuyusudur.
Sade ve yaşam tarzı hakkında ne düşünüyorsunuz? Asi bir melek miydi yoksa erdemsiz kayıp bir ruh mu?
  • Marquis De Sade, kendi olmayı kafasına koymuş, kendi olmanın hayattaki en büyük özgürlük olduğunu farketmiş, kendine kazık atmaktansa doğru bildiğini ahmaklara karşı haykırabilen zeki, cesur ve devrimci biriydi. Çok iyi bir edebiyatçı olduğunu söyleyemem. Edebiyatta aradığımız, karakterlerin içsel dünyasına inme gibi bir durum göremezsiniz sade'da. O daha çok olay ve durumları çarpar yüzümüze. Justine'in ruhsal dönüşümü vs. o kadar kaba ve yüzeysel anlatılmıştır ki, masal kadar çalakalemdir.

    Fakat başına gelen olay ve ortaya çıkan ahlaksal durumlar burjuva ahlakına bir darbedir. Sade, burjuva ahlakının herkesi yargılayan ikiyüzlü salon ahlakçılığının aslında arka planda ne kadar erdemsiz olduğunu vurgular. Bugün mesela bir takım cemaatlerin durumu da o dönemin burjuva ahlakının erdemsizliğiyle yarışır. İslamda fakirlere nispet yapar gibi zenginliğinizi sergilemeyin, altın ziynet takmayın diye ayet var. Bunlar da altın yüzük takmıyorlar gümüş yüzük takıyorlar. Fakat diğer yandan tutup Vakko eşarp, Audi Q7 kullanma, büyük sermaye yatırımları ve ucuz işçi çalıştırma gibi erdemsizlikleri sergiliyorlar.

    Sade diyor ki evet sapkınım ama sizden daha erdemliyim. BDSM'i benim gibi yaşayanlar da diyoruz ki, evet sapkınız ama hepinizden daha erdemli yaşıyoruz bir kadınla olan ilişkimizi, aşktan bile daha zengin ve gerçek şekilde. Sade'ın bana ilham veren yanı budur.
İlk cinsel deneyiminizi bizimle paylaşırmısınız? İlk ilişkinizde köle-efendi ritüelleri yaşandı mı?
  • Lisede sinemada öpüşerek başlayan ilk temas sonra bizim evin koridorunda devam etti. Niye mi? Annem alt komşuya indiği zaman kız arkadaşım bana gelirdi. Fakat odaya girip sevişemezdik. Aniden kapı açılabilir diye korkardık. O nedenle evin kapısının önünde, koridorda yerde yolluğun üstünde sevişirdik. Apartmandan ayak sesleri gelirse hemen toparlanmak için. Komik evet. Siz sorunca anımsadım.
Ah o tesis yokluğu, gençliğimizi köreltti hakikaten… Peki ilk kölenizle nasıl tanıştınız?
  • Bir arkadaşımın, kız arkadaşının kardeşiydi. Paçalarından submissive'lik akan benden yaşça küçük bir kızdı. Hep birlikte dışarı çıkardıki, sonra sık sık benimle özel görüşmek için bahaneler yarattı. Sonra da onu çektim ve anlayacağı dilden , isteklerimi ve şartlarımı koydum ortaya. Bana güvendi ve teslim oldu. Gelişimine çok katkıda bulunduğumu düşünüyor. Şimdi kocaman kadın oldu, hala arada bir arayıp sorar benim halimi hatrımı. Hala sever beni.
Köle ruh hali oldukça belirgindi yani, bize köle ruh halini ele veren tavır, duruş ve tutumlarını tarif edermisiniz?
  • Köle demeyelim de submissive ruh hali diyelim . Öncelikle büyük bir saygı görüyorsunuz. İyi işleyen bir beyne sahip olmasına ve zekice düşünceler üretmesine rağmen, benim yanımdayken tercihi bana bırakması , ya da düşüncelerini aşırı saygı ve özenle ortaya koyması, bu düşünceler benim tarafımdan kabul görmezse, sidik yarıştırmaması en basit ipuçları. Dahası herhangi bir ego gösterisinden kaçınması da önemli.

    Köle kendi ego'sundan vazgeçmiş insandır. Tabi ki bunu herkese karşı yapmıyor kölelerimiz. Dışarıda müthis dominant bir üst düzey yönetici, demir lady olan ama benimle tanışıp biraz beni tanıyınca submissive yanlarını ortaya çıkaran ve teslim olan kadınlar da oldu. Bunlar biraz daha karmaşık örnekler tabi ki. Siz yine bana , peki bunların submissive'likle ilişkisini nasıl kuruyorsunuz diye soracaksınız ben de size diyecegim ki, evet bu davranışları gözlemleyip mantıksal olarak bu kadın submissive'dir demek mümkün değil. Ben sanırım bazı ipuçlarından ilham alıp içgüdülerimle bunu görebiliyorum karşımdaki köle adayımda.

    Bunu keşfetmek büyük haz. Hatta laf aramızda, daha önce eğitilmiş deneyimli bir köledense, bunu keşfetmemiş ya da kendinde yeni yeni farketmiş bir köleyle rastlaşmayı daha keyifli buluyorum. Onu sıfırdan formatlamak, eğitmek daha güzel. Sevmediğim köle tipi, çok bilmiş, BDSM terimlerini ezberlemiş sonra da karşıma çıkıp "aslında şu şöyle olmalı efendim degil mi?" diye topping from bottom yapmaya kalkan köle tipidir. Sen kimsin ki benim tarzıma karışıp, üçbeş terim öğrenip bana satmaya kalkıyorsun. Efendin bir nimettir ve onun öncelikleri seni ilgilendirmez. Bunları köleye diyorum tabi ki.

Erkek köle yada kadın köle arasında sizin açınızdan fark var mı?
  • İnternette sanal ortamda bir takım erkek köleler denk geliyor zaman zaman bana. Yani gerçekten kadın bir efendi, sahibe bulamadığı için adam pes ediyor ve erkek bir efendi olsun bari diyor. Bu gerçekten trajik bir durum.

    Yani adam o denli submissive, kendini o denli köpek gibi hissediyor , bir efendiye ihtiyaç duyduğunu kesfetmiş fakat karşısına internette prodom'lar, egoları şişmiş ve neyi niye yaptığını bilmeyen sözde sahibeler, yeterince disiplin sunmayan ve köleye anne gibi yaklaşan ve bence disipline edilmesi gereken sahibeler , cahil kaba ve yavan kadınlar çıkıyor. Adam gerçek bir köle ve elinden tutulması isteniyor ama çağrısına yanıt verebilecek kalitede olmadığını da kolayca anlıyor bu sahibelerin. Eşcinsel olmamasına rağmen emrime girmek için yalvarıyorlar. Çünkü kadın efendi bulamıyor. Kendine sahibe diyen kadın arkadaşlarımı üzmek istemem ama gerçekten kadın efendiler konusunda ciddi bir seviye düşüklüğü yaygın. Arada çok bilinçli ve efendiliği hak eden nadir kadınlarla da tanıştım elbette.
Sorunun tam yanıtı olmamış ama "anlayan anlamıştır" diyelim mi buna?
  • Özür dilerim, konu çok yönli bir çerçevede yaşayan bir konu. O nedenle diğer bileşenlerine de değindim. Konunun yanıtına gelince, erke ya da kadın köle elbette farklı içgüdülerle bu kimliği ediniyorlar. Kadın ve erkek farklı çünkü. Yani sıradan bir kadının seks'e bakışı ile sıradan bir erkeğinki bile farklı. Her ikisinin köleliği yaşayışı da farklı olacaktır doğal olarak. Bana gelince.... İnternette tanışıp nadiren kısa süreli dominant bir dil kullanarak iletişim kurduğum erkek köleler oldu. Dominant içgüdümün iştahını kabarttıkları da oldu. Fakat o kadar. Gerçek hayatta kadın köleleri tercih ediyorum. 
Kadın efendi yokluğundan bahsederken kendi öz seslerini doğal olarak bulamamış, yüzlerce yıldır üzerlerine kurulan baskılar ile sindirilmiş, bastırılmış bir kitleden yani kadınlarımızdan belki de başarabileceklerinden büyük bir atlayış bekliyorsunuz. Biraz haksızlık olmuyor mu?
  • Yorumunuza katılmıyorum. Böyle bir şey belirtmedim. Kadınların kendi kimliklerini bulamamaları ana erkil dönemden bu yana süren derin bir süreç. Ben onlardan bu süreci geri sarmalarını ya da muhteşem bir dominantlık sergilemelerini beklemiyorum. Köle olsam kırbacı asla bir kadının eline vermezdim diyorum o kadar. TAmamen kişisel gözlem ve tercihlerimi yazıyorum. Yoksa kesinlikle yanlıştır diyemem. Ben kimim ki, şu an gezegende böyle bir kimlikle kendini adlandıran yüzbinlerce kadın ve köleleri adına "siz yanlış ve eksik yapıyorsunuz" diyeyim? Kesinlikle yanlış anlaşıldığımı düşünüyorum tarafınızdan. Sorunuzdaki kadınlardan büyük bir atlayış beklemek ve onlara haksızlık yapmak ifadelerini hiç üstüme alınmadım. Öyle bir beklentim yok çünkü. Herkes kendi tanımlarıyla yaşar, bu sahibelik tanımı benim evrenimde ve dünyamda olmayan bir tanım diyeyim en iyisi, bu daha açıklayıcı olacaktır umarım.
Köle seçiminde aradığınız kriterler nelerdir?
  • En zor soru bu. Yine blogda bu konuları yazıyorum. Benim kölelik kontratım çok katıdır. Orada belirttiğim üzere bu iş oyuncak değil benim için. Tamam, elbette ki hepsi bir oyun ve biraz da rol işin en özünde. Ama benim çok ciddiye aldığım bir oyun. Her şeyden önce kendimi, zamanımı, beynimi, emeğimi verdiğim bir şey. Bu konuda ben ne kadar samimi, içten ve istekliysem kölemin benden 10 kat samimi, içten, inanmış ve istekli olması gerekiyor. Köle adayında aradığım şeylerin başında gerçeklik duygusu. İkincisi, değişmeye gelişmeye kendini keşfetmeye hazır, istekli ve de cesur olması. Bana sonsuz güven duymaya hazır olması.

    Yalansız ve içten şekilde hislerini bana ifade edebilmesi de önemli. İşimiz hisler, duygular, duygu dönüşümleri, yeni duyguların keşfi, korkutan kaçtığımız duygularla yüz yüze gelme süreci, bazen şaşırıp şok olma süreci. Duygu dünyasının içinde, eğer köle duygularını kendine saklamaya ve ifade etmemeye başlayacaksa o ilişkiye baştan hiç girmem. Bana malzeme vermezsen ben heykel yapmam. İçindeki çamuru dışarı çıkarmaya hazır bir köle bana güzel bir bdsm heykeli için malzeme sağlayacaktır.

    Diğer yandan disiplin ve saygıyı önemsiyorum. Duyguları yoğun, şefkatli, sevgi dolu bir adam olmama rağmen, bu ilişkinin içinde kölemin saygı tutarlılık ve disiplini asla ve asla elden bırakmaması gerekir. Bir de en önemlisi, laftan sözden anlayabilme becerisine bakarım. Oturup normal arkadaş gibi konuştuğunda bile beni anlayabiliyor ve bu beni anlayışı bende iştah uyandırıyorsa onunla köle efendi ilişkisinde çok farklı boyutlarda uçabilmek mümkün. Ama salak sidikli kız modunda, her lafı kıçından anlıyorsa bir zahmet uzak dursun bende. En önemli şey doğru anlayıp doğru ifade edebilmek diye özetleyeyim.
Köle ve Efendi kimdir? (olgu olarak nedir, felsefesi, mantığı, doğası nedir)
  • Köle, kendini cezalandırarak ailesinden ve kendinden intikam alma içgüdüsünü doğasında taşırken birden bir efendiye rast gelip bu içgüdüyü eğlenceli, narkotik ve düşsel bir ilişkiye kanalize etmek isteyen kişidir. Doğası gereği çok güçlü kişilerdir. Düşünsenize insan haklarının, anayasal hakların yaşandığı bir modern dünyada gönüllü olarak birine köle olmayı kabul edebilmek büyük bir güç ve cesaret gerektirir.

    Efendi ise kendi gelişim ve tekâmül sürecine girmiş, zayıf ve güçlü yenleriyle tanışma cesareti bulmuş, genelde "değiştirmeyi dönüştürmeyi ve yönetmeyi seven" ve bu sevgisini ve şiddetini karşısındakinin tekâmülüne adamış kişidir. Kendisinin uzun yıllar boyunca geçtiği tekâmül sürecine kölesini şok etkisiyle sokabilen ama ruhsal deneyimleri yüzünden de kölenin elinden güvenle tutup onu o şoktan güvenle çıkartabilmek kudretine sahiptir. Her ikisi de sapkın ve kendiyle derdi olan insanlardır. Duygu değişimlerini ve keşifleri severler. Masal dünyasını ve büyüyü de sevdikleri kesin. BDSM bir seks ilişkisi değil ama efendi de köle de cinsel olarak da sapkınlıkların sınırlarında gezinmekten çekinmeyip buradan da ölçülemeyecek büyüklükte bir enerji alma becerisine sahiplerdir.
İyi bir Köle ve iyi bir Efendinin özelliklerini nasıl sıralarsınız?
  • İyi bir köleyi tarif etmek basittir. Efendisinin iyi bir efendi olduğunu düşünen, ona inanan, itaat eden, efendisi onun elinden tuttukça söz dinleyip kendi iç dünyasıyla yüzleşen ve efendisinden öğrendiklerini hemen hayata geçiren ve asla unutmayan köle iyi bir köledir. İyi bir efendinin tarifi bu kadar kolay değil. Bana göre iyi bir efendinin öncelikle kendiyle olan derdini uyun yıllar iyice kurcalamış olması, kendini tamamen olmasa bile büyük oranda keşfetmiş ve tanımış biri olması gerekiyor. Kendini tanımayan kölesini tanıyıp ona nasıl sahiplik yapacak.

    Efendi aydınlıktır ve yol göstericidir. Kendisi karanlıkta kaybolmuş biri istediği kadar elinde kırbaçla geçsin bence o kayıp bir yolcudur. Diğer yandan efendinin cinsel olarak doymuş biri olması önemli. Kölesine cinsel bir nesne olarak bakmamalı, hatta zaman zaman cinselliği pas geçebilmelidir. İyi bir efendi yalan söylemez, tutarlıdır. İyi bir efendi yanlışlıkları ya da bilgisiz olduğu durumlar varsa bunları belirtmekten çekinmez. İyi bir efendinin en büyük erdemi "sabır"dır. Sabır bizi her şeyi bir anda yaşayıp tüketme hatasından korur.

    Kölesine karşı da sabırlıdır, bir efendi. Ve yine zor bir özellik ama iyi bir efendinin kendi egosuyla savaşı bitmiş olmalıdır. Ego'su ile iyi geçinen bir efendinin, kölesine zararı dokunmaz. Ama kölesini kendi egosunun arzu nesnesi olarak gören bir efendi başı kesik bir tavuktan farksızdır. Ortalıkta saçmalayarak dolanır ve kölesini de kısa sürede kaybeder. Neyse iyi bir efendinin tarifi uzun sürer. Fakat şunu söyleyeyim, bunların her biri laf olsun diye sıralanmış nitelikler değil, biri olmazsa o ilişkinin kalitesi düşer.
Kölenizle hangi ritüelleri paylaşmayı daha çok seversiniz? Mesela kırbaç, kamçı ya da bondage uygulamaları gibi.
  • Yaşayabileceğim her şeyi severim. Dışkı oyunları gibi gayrı sıhhî şeyler dışında her şey. Yeter ki kimse hastanelik olmasın, ya da mikrop kapmasın. En sevdiğim şey bağlayıp cezalandırmak. Tokatlar, mum, kamçı, kemerle dövmek, bazen şaşırtıcı küçük oyunlar. Her birini burada sıralamak istemem. Bazı yaratıcı şeyler sonradan beklemediği an sürpriz olarak karşısına çıkmalı.
Köleniz sizin sevgiliniz midir? Ya da sevgiliniz sizin köleniz midir?
  • Kölem benim sevgilim değildir. Bu temel kurallardan biridir. Kölem benim kölemdir. Köleme aşk duyabilirim ama sevgilim değildir. Eşitsizlik hep korunmalıdır. Kölelik kontratımda özellikle vurguladığım bir şeydir. Kölem benimle eşit olmadığını bilmelidir. Benimle aynı masada yemek yerse, aynı seviyede koltuğumda oturursa, ya da bana dokunmasına izin verdiysem bunlar benim ona lütfettiğim şeylerdir ve minnet duyarak teşekkür etmelidir. Ha bu demek değildir ki onu sürekli ezer ve aşağılarım. Tam tersi çoğu kez evin küçük kızı rahatlığında bırakırım onu. Ama prensip olarak yukarıda belirttiğim eşitsizlik durumu asla değişmemeli. Yani ben onu gevşek bırakabilirim ama o asla şımarma ve kendini benimle sevgili ya da eşit olarak görme hatasına düşmemeli.
Kölenizle yaşadığınız anlara ne diyorsunuz? Seans, oyun, meşk… ?
  • Aktiviteleri kastediyorsan, seans diyorum. Oyunda bir karşılıklılık var. Hanfendiyi eğlendirmek için yapılan bir şey değil bu seanslar. Ben onunla oynuyorsam buna seans demeyi tercih ederim. En azından tarafsız bir kavramdır seans.
Köleleriniz ile etkileşimdeyken onlara verdiğiniz görevler neler olabilir? Bu görevleri önceden mi tasarlarsınız, doğaçlama mı gelişir ve size ilham veren bir kaynak var mıdır?
  • Nadiren önceden tasarladığım görevler olur ilişkinin belli aşamalarında. Fakat sıradan ev işleri, ütü, yemeğimin hazırlanması, içkimin getirilmesi, masaj yapması gibi şeyler… Yani rutin ihtiyaçlarımı karşılamasını isterim. Seansları soruyorsanız kölem zaten bunları kendi bloğunda yazıyor.

Kölenizin kendisini bir söyleşiye davet etmemizde sakınca var mı? Sizden izin almak gerekir mi?
  • Köleme ait herşeyde benim rızam gereklidir. Sizin değil onun benden izin alması gerekir. O hele bir istesin bunu benden. Onun istekliliğine, isteyiş tarzına göre onun bu isteğini değerlendiririm.
Köleniz ile bilinen cinsellik vajinal, anal, oral uygulamalarda bulunuyor musunuz?
  • Evet her yerini kullanıyorum emin olabilirsiniz.
İçinizdeki yeşil devi uyandıran, sizi gündelik hayattan bir anda çıkartacak ne olabilir? Sizi ne ateşler?
  • Serde sadistlik de olduğu için, kamusal alanda tanımadığım bir kadının teninde morluk gördüğümde mesela ateşlenirim. Benzim istasyonunda kredi kartından para çeken ve bana anlamlı bakan, "geçen hafta gelmediniz benzin almaya" diye beni takip ettiğini belli eden kızın utangaç hali de mesela atesler beni. O an sacından tutup sürüyüp bağlayıp o tatlı masumiyetini masaya yatırıp içindeki "kirli" duyguları çıkarmayı hayal edebilirim. Hayal gücüm sanırım en çok atesleyici şey.
Hayatınızda vajinal, anal vb. klasik seksüel eylemlere yer var mı?
  • Klasik cinsel eylemler olarak görmüyorum. Bedenin her yeri BDSM ilişkide bize sunulan engin bir coğrafyadır. Bu nedenle elbette bu eylemlere yer var.
Kölelerinize ödül verir misiniz? Bu ne zaman ve ne şekilde olur?
  • Küçük ödüller veririm. Yanımda sigara içmesine izin vermek, boşalmasına izin vermek, kendi evindeyken masturbasyon yapmasına izin vermek, bana sarılmasına ya da benimle uyumasına izin vermek gibi.
Gözünüze kestirdiğiniz fakat bir türlü açılamadığınız biri var mı? Soruyu "Kimi köle olarak görmek isterdiniz?" şeklinde de düşünebilirsiniz.
  • Köle edinme konusunda iştahlı biri değilim. Mevcut kölemle tanıştığımda submissive olduğunu bilmeme rağmen uzun süre sonra en sonunda o rica etti efendisi olmamı. Biraz mağrur bir efendi sayılabilirim. İnternette de bir sürü submissive kadınla arkadaş olup konuşuyorum, birçok dominant erkek çoktan onlara kölelik teklif etmişti. Ben, karşımdakinin benden etkilenmesini ve açık sözlülükle, köleniz olmak istiyorum demesini beklerim. Dedim ya, en büyük erdemimim sabır.
Köleniz üzerinde iz bırakmayı seviyor musunuz?
  • Mmmmm… Hiç kaybolmayan morlukları keşfedilsin istiyorum. İz bırakmaya bayılıyorum.

Köle eğitimi nedir? Kim, neden böyle bir eğitime ihtiyaç duyar? Ne zaman başlar ne zaman biter ya da biter mi?
  • Köle eğitimi, disipline ihtiyaç duyan ve disipline edilmek için ne yapması gerekmediğini bilen submissive'lere verilen bir eğitimdir. Hem bedenin hem de ruhun eğitimidir aynı zamanda bu. Submissive kişi köle olmadığı sürece bu eğitime ihtiyaç duymaz, fakat bir efendiye kölelik yapacaksa bunun kurallarını ve disiplilini öğrenmeye ihtiyaç duyar. Yoksa efendisinin aydınlığından ve ona bahşedeceği büyülü dünyadan mahrum kalacaktır.

    Şımarmamayı, sabretmeyi, güvenmeyi, teslim olmayı, efendinin erdeminin bir gölgesi olmayı, bedenen kendini aşmayı, saygı ritüellerini öğrenmek için kölelik eğitimi gerekir. Köleliğin kabul edildiği an, yani kontratla birlikte başlar. Kontrat zaten bu eğitimin müfredatıdır bir bakıma. Efendi, köleden daha zeki, daha deneyimli ve aydınlık biri olduğu için her zaman köleye öğreteceği şeyleri barındırır. Bu süre zarfında kölelik eğitimi devam eder, ta ki kölelik ilişkisi bitene kadar. Fakat iyi yetişmiş bir kölenin eğitimi zamanla azalır, kabul.

Peki, iyi eğitilmiş bir köle bu eğitim bittiğinde artık köle olmak istemez mi?
  • İyi eğitilmiş bir kölenin eğitime olan ihtiyacı azaldıkça, daha çok köle olmak istemesi, ilişkinin daha çok zihinsel ve felsefi yönünden sebeplenmek istemesi gündeme geliyor. Fakat diploma vakti geldiği zaman mezun olmak lazım. Ömür boyu öğrenci olamıyoruz.

    Tamamen tüm aşamaları geçip beyinsel bir olgunluğa erdiğinde zaten siz elmasının kızardığını hissediyorsunuz. ŞArap kokusu geliyor köleden o zamanlarda , emin olun gerçek söylüyorum. Tenini koklayarak anlıyorum zamanının gelip gelmediğini. Artık o kadar geliştiriyorsunuz ki onu, böyle bir kadını artık köle olarak görmek istemiyorsunuz.

    Onca salak dışarıda kendini birşey sanarak gezerken böyle yetişmiş, kendini disiplinli bir süreçten geçirip olgunlaşmış bir kadının köle olarak tutulmasını efendinin bencillliğine veririm. Hem efendinin o enerjisini yeni kölelere vermesi hem de yetişkin kölenin artık sosyal ve kişisel hayatında bu öğrendikleriyle daha değer yaratan bir birey olması için vakit gelmiştir diyorum.
"Efendi" ya da "Sahip'' için bir eğitim, gelişim süreci var mıdır? Yoksa sahip her şeyi bilen ve ilişkiden keyif almakla yetinen kişimidir?
  • Asla keyifle yetinen kişi değildir. Ben sahibeyim ya da efendiyim diye kendine bir sıfat yakıştırıp sonra eline kırbacı alan her kişi efendi değildir. Olsa olsa cinsel fantezi peşindeki arsızın biridir. Maalesef ki ortalık bu tür insanlarla dolu. Forumlarda, bloglarda, facebook'ta yok master Mustafa, Efendi Cüneyt, Acımasız Efendi Mert, Sahibe Aleyna gibi abuk-subuk nicklerle tipler geziniyor ve yazdıklarına baksanız içiniz ağlar. Bu mu efendilik taslıyor ve köle edinmek istiyor dersiniz. Efendinin eğitim süreci, öncelikle bir insan olarak olgunluk, ilişki dinamiklerini ve psikolojiyi öğrenme, empati becerilerini geliştirme, sabır'ın gücünün farkında olma, kölenin sosyal hayatı, ruh sağlığı ve beden sağlığına özen gösterme sorumluluğunu geliştirme, ne tur rituel ve seansların köle üzerinde hangi etkiyi bırakacağını öngörebilme gibi saymakla bitmeyecek bir gelişim süreci vardır efendinin. Bu anlamda kendini geliştirmiş, sağduyulu, bilge, iyi bir eğitmen, iyi bir disiplinci, iyi bir bdsm sanatçısı olmak çok zor ve böyle insanlara rastlatmak da zor.

Bir efendinin kölesi üzerindeki haklarının sınırları var mıdır? Nelerdir?
  • Bir efendinin elbette sınırları var. Ama en önemli 3 sınır şunlar. 1-Kölenin ruh sağlığını bozamazsın. 2- Kölenin biyolojik sağlığını tehlikeye atamazsın 3- Kölenin sosyal hayatında yıkıma yol açamazsın.
Köleleriniz ile oyun, seans ya da etkileşim dışında bir araya geldiğiniz oluyor mu? Sosyal ilişkinizin şekli ve düzeyi nedir? Yani köleniz, baş başa olmadığınız zamanlarda neyiniz oluyor?
  • Birlikte dışarı çıkıyor, eğleniyor, geziyor, fotoğraf çekiyoruz. Ayrıca yemek yapıyor film izliyoruz. Baş başayken ayrıca psikoloji, edebiyat ve felsefe konularında cidden dikkate değer konuşmalarımız oluyor. Kölem baş başa olmadığımız zaman kız arkadaşım gibi oluyor. Sosyal ortamlarda zaten çok fazla ortak arkadaşımız yok. Benim birtakım arkadaşlarımla tanıştı o kadar.
Finansal domination hakkında fikirleriniz nelerdir?
  • Kölenin efendisini finans etmesini kastediyorsanız benim dünyamda ve felsefemde zerre yeri olmayan bir şey. Efendi dediğin kişi kudretlidir. Finansal olarak da kendi ayakları üzerinde duruyordur. Kıçında donun yok, kölenin parasına muhtaçsın e ne demeye efendilik yapıyorsun. Önce otur, hayatını finanse et, sonra yaparsın efendiliğini.

    Yok, eğer paran var, ama bir de egonu tatmin etmek için ek gelir kaynağı olarak köleni sömürüyorsan sen efendi falan değilsin. Efendi aydınlıktır, nimettir, kölenin hiç bir şeyine muhtaç değildir. Çoook zengin kölelerin orta halli efendilere hizmeti anlamlıdır. Köle altında son model araçlarla gezer sosyal hayatta ama efendisi orta halli biridir ve onun ayaklarına kapanır. Bu durum güzeldir. Böyle bir şeyde tutup o zengin kölenin maddi varlığından yararlanmaya tenezzül ettiği an efendi bence efendilik sıfatını hak etmiyordur. Profesyonel dominasyon hizmeti veren bir tüccar ya esnaftır o kadar.

Türk fetiş topluluk ve yapısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
  • Türkiye’deki fetiş topluluklarının iyi niyetle kurulduğunu ama üye yapısının ciddi anlamda kaotik ve kavram karmaşası ve bilgi kirliliği üreten bir yapıda olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle köle bu tür sitelere girmeyi yasak ettim. Benim emek-emek çalıştığım kölemin kafasının oradaki basmakalıpçı şabloncu tartışmalarla karışmasına izin vermem. Birileri BDSM'den bir şey anlıyor ve tek doğru buymuş gibi bir de küstahlık yapıyor. Bloğuma gelip bana "bir efendi kölesiyle uyumaz" diyip eleştiri getirenler de bu tipler. Bunlara Oğuz Atay'ın sözüyle "kifaretsiz muhteris" diyorum ben. Kurucular iyi niyetli olsa bile oluşan topluluk keçiboynuzu tadı bırakıyor insanda.
Pro domme ve prodom luk hakkında fikirlerinizi öğrenmek isteriz.
  • Zavallı ve kendine efendi bulamamış bir submissive'in fantezilerine para yoluyla hizmet etmektir. Ticari faaliyettir. Beden işçisi fahişeler gibi bunlar da kırbaç işçisidir. Müşterisine hizmet sunar. Parasını alır. Köle efendi ilişkisi değil, sadece parayla satılan bir fantezi, Eline kırbaç alan ve para kazanmak isteyen herkes yapabilir, bunun için BDSM bilmek ya da kendini geliştirip efendi olmak gerekmiyor. BDSM coğrafyasına dâhil değiller prodomlar bence, sadece bdsm yaşayamayanların geçici tatmin hizmet aldıkları bir kapı bu.
Gereksiz midir?
  • Hayatta herşey bir gereklilikten çıkıyor. Teorik olarak zaten gereklilikler bu prodomme kavramını mümkün kılıyor. Ama o gerekliliklerin ne olduğunu pro domme ve onlara ücret ödeyen kişilere sormanız daha doğru olur. Ben neden gerek duydukları üzerine bir düşünce üretmek istemiyorum.
Kadına toplumda uygulanan şiddet hakkında ne düşünüyorsunuz?
  • Kadına, erkeğe, işçiye, öğrenciye, sokak hayvanlarına uygulanan şiddetin tarihsel toplumsal ve politik boyutları var. Özellikle kadının aşağılanması ve şiddet görmesi tamamen erkek gemenliğinin en önemli yansıması.

    Kadına şiddet binlerce yıldır görmezden geliniyor. En ilerici erkekler bile bu konuyu görmezden gelme eğilimindedir. Kadın benim malımdır, bu nedenle güçsüz ve aşağılanmayı hak eden bir canlıdır onun üzerinde her türlü şiddet tasarrufuna hakkım var mantığı yaygın. Bu şiddetin kölelerimize uyguladığımız şiddetle ilgisi yok. Toplumdaki kadına uygulanan şiddet tamamen erkek egemen toplumun erkek ego'suna tanıdığı sözde bir hak olarak yansıyor. Kendine zayıf yanını anımsatan, kendi yargılarına uymayan kadını döverek egosunu rahatlatan erkek modeli hastalıklıdır bence.

Kadınlar ikinci sınıf insanlar olarak düşünülebilir mi?
  • İnsan değil de, canlı kavramıyla yanıt vereyim. Tüm canlılar birinci sınıftır doğada. Dişisi ve erkeğiyle gezegenin parçasıyız. Bu birinci sınıf, ikinci sınıf gibi nitelemeler hastalıklı zihnimizin ürettiği sanal kavramlar. Bir karınca ile bir fil, bir erkek ile bir dişi tavsan, bir kadınla bir güvercin aynı derecede değerli ve yaşama hakkına sahiptir. Birimiz diğerimizden "hak" bakımından daha üstün ya da öncelikli değiliz. Böyle düşününce Hitler ve Mussolini faşizmine kadar gidersiniz.
Sizce Erkek ile Kadın arasında üstünlük farkları var mıdır?
  • Hayır yok. Fakat erkek egemen toplum binlerce yıldır kadını toplumsal, bilimse, sanatsal ve politik faaliyetlerde geri planda tutmuş. Sen evde doğur yemek yap diyerek toplumsal hayatın dışına ittiği kadını zihinsel olarak güçsüzleştirmiş. Bir süre sonra da kadınlara bakıp, onların akılın kısa olduğunu sadece ev işlerinden anladığını düşünüp aşağılıyoruz. Çoğu kadının maalesef daha az güçlü daha az derinlikli düşünen bir zihin ve ruha sahip olduğunu görsek de bu onlardan daha üstün olduğumuz anlamına gelmez, onları bu hale soktuğumuz için utanç duymamız gerektiği anlamına gelir.
Toplumsal sınıflar, zümreler hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Sizce bir "Ari ırk" var mıdır? İşyerlerinde mavi yaka beyaz yaka ayrımı hakkında görüşleriniz nelerdir?
  • Ari bir ırk olamaz. Hatta insan tür'ü bile aslında "eşref-I mahlûkat" değildir. Bir karınca da Whitney Houston kadar yaşama hakkına sahiptir. Bir de insan türü içinde bazılarının daha üstün olduğuna dair görüşler yaratan beyinleri hastalıklı buluyorum. Diğer sorunuz Toplumsal sınıflardı. Bu sınıflar ekonomik sistem tarafından yaratılıyor.

    Sermaye sahipleri ve o kapitali üreten işçiler. Elbette Karl Marx'ın analiz ettiğine ek bir şey demeyeceğim. Yoksulların sırtından zengin olmak üzerine kurulu bir düzendeyiz. Biliyorsunuz işte. Mavi yaka beyaz yaka konusuna gelince acıklı bir durum aslında. Baktığınızda hepsi işçi. Fakat kol emeği ile çalışanların sendikaları var diye işverenler "madem sendikayı arkana alıyorsun ben de sana sınırlı imkân sunarım" mantığında yaklaşıyor.

    Sırf ofiste çalışıyor diye sendikal haklarından vazgeçen beyaz yakalı da kendini aa ben profesyonelim abi diyerek kandırıyor. İşveren de ona aferin bak sendikalı olmadın diye beyaz yakalının ağzına bir parça bal sürüyor. Olayın özü budur.

Günümüz erkeklerinin dünden bu güne geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Hakikatten muhteviyatımız odun mudur?
  • Geçmişe göre daha çok androjeniz. Yani kadınlara ait diye tanımlanan davranış ve hisleri hayatımıza sokuyoruz. Mesela; yemek yapmak, çamaşır yıkamak vs. Bu bir zenginlik. Elimize kılıç alıp savaşa giden roma erkekleri değiliz artık. Kadınlardan öğreneceğimiz toplayıcılık, bir arada tutuculuk, yapıcılık gibi şeyleri öğrenmeye başladık. Odunun yontulmaya başlaması sevindirici.
3. dünya savaşından sonra o odunları mumla aramasınlar Metroseksüel erkek var mıdır? Bu kavram neden hayatımıza sokulmak istenmiş olabilir?
  • Magazinel bir kavram aslında. Modern ve medeni her erkeğin zaten birazcık kendine bakması normal. Buna metroseksuellik dememek lazım. Ama kaşlarını aldıran goz altı bakım kremlerini sürmeden yatmayan erkek tipinin de çok yaygın olduğunu sanmıyorum.
Sizden serpilecek nesil erkek mi yoksa kız mı olsun isterdiniz?
  • Hiç farketmezdi
Neslinizin sizin gibi bir kültüre sahip olmasını diler miydiniz? Sadece fetiş, bdsm değil herhangi bir cinsel eğilime sahip olmasını ister miydiniz? Gay, biseksüel,lezbiyen,homoseksüel, aseksüel vb…
  • Elbette isterdim benim kültürüme sahip olmasını. Erkek homoseksuelliğinin tercih mi yoksa bir varoluş biçimi mi olduğu konusunda hala emin değilim bu nedenle o konudaki sorunun yanıtını ben de bilmiyorum .Ama homoseksuellerin hayatının zor olduğunu bildiğim için en azından biseksüel olması homoseksuel olmasından daha rahat kılardı hayatını.
Hükmeden ruhlu olmanın güncel hayatınızda sizi farlılaştırdığını düşünüyor musunuz? Özel ve güncel yaşantınızda herhangi bir yansımasını somut olarak görüyor musunuz?
  • Güncel hayatımda çok etkisi var mı bilmiyorum. Sosyal hayatta da aynı medeni ve kibar insan olarak ama aynı içtenlik ve açıklığı da koruyan biri olarak yaşamam bunun bir yansımasıdır sanırım.
Güncel yaşantınızda karşılaştığınız kişiler sizin master ruhlu biri olduğunuzu öğrenseler şaşırırlar mı?
  • Asla inanmazlar şaşırmak ne kelime. Gerçi bir gün biri öğrendiğinde, ben anlamıştım zaten var sende bir şey diye düşünüyordum demişti. Onun dışında sonradan öğrenen kimse inanamadı başta.
Kişi için en mahrem ve karanlık yeri olan zihninizi ve hayatınızı bize samimiyet ile açtığınız için teşekkür ederiz. İlhamlara vesile olmasını dileyerek bu sohbeti de burda neticelendirmek istiyorum.
  • Bunca güzel soruyu bana yönelttiğiniz ve konuyla ilgili okurlarınız ile paylaşma fırsatını bana sunduğunuz için asıl ben teşekkür ediyorum.
Sohbet tamamlandığında kendimle konuşuyormuşum gibi bir his kapladı içimi. Pek çok konuda hem fikir oluşumuza epey bir şaşırdım.  Hayatının karanlık tarafını bizlerle paylaştığı ve rengini üzerimize bulaştırdığı için kendisine teşekkür ediyorum.  Ziyaret etmek isterseniz sitenin adresi : http://reddominum.blogspot.com

10 yorum:

Adsız dedi ki...

kesinlikle samimi ve hoş bir röportaj olmuş, beğenerek okudum...

Red Dominum dedi ki...

Teşekürler Evli...Evet ben de okuyunca tekrar, begendim:)
Hikayeyi özetliyor.:)

iremmmm dedi ki...

Harika bir söyleşi olmuş.. Açıklayıcı,samimi,içten... Hem keyif alarak okudum hem de bana umut verdiniz gerçekten.

pıtırcık dedi ki...

sessiz takipçilerinizdendim ama bu yazıyla sessizliğimi bozayım istedim.gerçekten çok güzel bir röportaj olmuş.samimiyetiniz için bende teşekkür ederim.

Red Dominum dedi ki...

Pıtırcık ve İrem teşekkürler. Sessiz takipçileri de seviyoruz, evet.

pıtırcık dedi ki...

teşekkür ederim :)

Adsız dedi ki...

Reddominum, bloglarda senden kıskanıp köle edinme modası başladı haberin olsun. Böyle roportajlarda işin sırrını açık etme, bak sahte efendiler ve sahte bloglar ortaya cıkıyor senden aldıklarını başkasına satiyorlar:)

Red Dominum dedi ki...

Farkındayım adsız. :) Sonuçta özel bilgiler ya da bir statü unsuru bilgiler degil paylaştığım. Yaşam tarzı ve duruştan sözediyorum eger okuyorsan yazılarımı. Ha tabi erdemli bir Efendi durusu olmayan kişiler Efendi geçinmeye kalkıyorsa zaten cok sürdürülebilir ilişkiler yaratamazlar. Dert degil ben fırsat bulup odaklandıkca yazmaya devam ederim meraklanma:)

Adsız dedi ki...

sahteler zaten kendinin ölesiye belli ediyor...ortalama zekanın üzerinde her okuyucu farkı anlayabilir...sadece yazım dilinizin ustalığı bile yeterli...selin

Red Dominum dedi ki...

Fotolar dışında fazlaca seks yazmadıgım icin rating'im düsük:) Olsun varsın. 30.0000 okuyucudan 3 tanesinde ışık yanması , ya da okurken bir keyif oluşması yeterli. okuyunca anlayıp keyif alan 3-5 okuyucuya yaziyorumdur belki, bilmiyorum. Teşekkürler . İyi okumalar