29 Ekim 2012 Pazartesi

Marquis De Sade ve Duygularımızın Orkestrasyonu

Marki ve Köklerimiz

Nedense hep köklere dönerek düşünen bir beynim var.  Köle Efendi ilişkisinin  ya da tensel hazlarım üzerine düşünürsem  aklım ister istemez Marquis De Sade'a götürüyor beni.


Marki kimdi?  Donatien Alphonse François le Marquis de Sade diye bildiğimiz  ve çoğu kimsenin sapık bir yazar olarak bildiği kişi...Kimdi?

Burjuva asilzadesi, keyif düşkünü, karşısındakine acıma ve şefkatten daha büyük bir hediye sunan, para harcamayı seven , yarını düşünmeyen, kadınlarını ve hizmetkarlarını kendine  derinden bağlayan, asi, tutarsız, diyaloglara ve dil'e önem veren, edepsizliğinden utanmayan, tutkularına ihanet etmeyen bir fransız....

Marki'nin derinliksiz romanları ve yazıları onu ne iyi bir edebiyatçı yapar ne de  üstün entelektüel mecralara okuru sürükleyen aziz bir felsefeci yapmaya yeter.

İnsan boyutundan koparılmış tensel  roman karakterleri ve tanrıya isyan niteliğindeki bir takım felsefi yazıları var elimizde bugün.



Fakat beğenmediğimiz o sığ edebiyatı ve kaba bir felsefi retoriğiyle bile günümüz kadın ve erkeklerine  belki de  birer birey olarak ihtiyaç duydukları en  acil felsefi yanıtı verir: Ayın karanlık yüzüyle barışma.

Yani bu blogda da kabak tadı verecek kadar söz ettiğim, insanı tüm yönleriyle bir bütün olarak görme ve din'lere ve Ahlakçı söylemlere  tokat gibi herkesin karanlık yanları ve arzuları oldugunu vurgulama....

Ten'in Yapıbozumu ve Marki De Sade

Derrida nasıl ki edebiyatta yapı-bozucu (deconstructive)  bir şekilde metinleri bozup farklı bir anlam yarattıysa Marki de  insan bedenini ve cinselliği bozup oradan yeni bir anlam üretiyor.

İşte bu blogun da , kölelerin ya da benimle aynı kabiledeki Efendi'lerin de ifade ettiği durus bu.

Marki'nin ardılları olarak  birtakım kadın ver erkekler  Köle ve Efendi ilişkisinde bu can alıcı ve çok gerçek  yapı bozumculuıgu  her gün yeniden ve yeniden yaşatıyorlar.

Bu nedenle kimilerine göre  çürüme, yozlaşma, sapkınlık  olan  bu durum aslında bize sunulan anlamları (ilişki, cinsellik, siddet, sefkat, ozgurluk, sevgi, aşk, ten, tek eşlilik, tensel haz vb)  köle efendi ilişkisiyle bozup, moleküllerine ayırıp oradan apayrı bir anlam yaratmaktır.

Derinliksiz , kaba , vulgar,  herseyi birincil anlamıyla  hatta toplumsalın dayattıgı anlamıyla  algılayan kuş beyinlilerin    anlamayacağı  derinliklerde yeni anlamlar yaratmak bizimkisi.  Evet bir anlamda yapı bozumcluluk (Deconstructivism) ve yeni anlamlar yaratmaktır yaşadıklarımız. 


  • Acı'yı bozup , malzemelerinden haz yaratan....
  • Hazzı bozup onun materyallerinden özgürlük yaratan...
  • Aşk'ın yapıtaşlarından  özgürlük yaratan....
  • Şiddet'i bozup yapıtaşlarından haz yaratan...
  • Köleliği bozup yapıtaşlarından asalet yaratan
  • Edepsizliği bozup yapıtaşlarından dürüstlük ve gerçeklik yaratan...


 İlişkilerden sözediyorum....

Evet yaşadıklarım ve beynimin icinde gezinenler bunlardan başka birşey değil. 

Köle Efendi İlişkisi: Duyguların Yeniden Orkestrasyonu
Marki doğrudan bize bir köle efendi ilişkisi ya da bugün bdsm diye adlandırılan yaşam tarzını sunmaz. Bir duruş sunar...Bilinen duyguyu yapıtaşlarına ayır ve ardında saklanan derin duyguyu sonuna kadar ortaya cıkar ve yaşa... Biz bunun yolunu bugun köle efendi ilişkisinde bulabilyioruz. Duyguları baştan orkestra edebilmek için....


Bir senfoni düşünün...O senfoniyi tüm notalarına ayırıp, onu yeniden yorumladıgınızı hayal edin. Nasıl yorumlardınız?  En cok seveceginzi ve  duygularınızı en doruk noktasına çıkartacak şekilde yorumlardınız bu kez....

Köle efendi ilişkisinde de  bize sunulan standart kavramları alıp, üzerine asit ve ayrıştırıcı döküp temel yapı taşlarına ulaşıp, sonra da o yapı taşlarından  daha guzel  kavramlar ve duygular yaratmak bizim bütün öykümüz.

Köle Efendi ilişkisinin o devrimci enerjisi, en ahlakcılar tarafından bile göz adardı edilemeyecek olan o gücü, o çekiciliği ve yarattıgı cosku buradan geliyor. Ölümcül bir besteden cok cosku dolu bir senfoni sunuyor bize cünkü.... Yavanlaşmış klişeleşmiş duyguların yeniden orkestrasyonu!

Son söz
Şu an  La Coste kasabasında belki virane kalıntılarını bulabileceğimiz o şatosunda  Marquis De Sade en derin acımasız hazları yaşarken bizlere bu anlamları hediye edeceğini bile bilmiyordu. Fakat artık Sade'dan sonra  sıradan bir cinsel, duygusal ve tensel ilişkiden sozetmemiz mümkün değil.

Bu kavramların hiçbirinin kendi sözlük tanımları  Sade'in yaşadıgı bir dünyada  bundan sonra artık o anlamları gerçeklikle buluşturmaya ve onları taşımaya yetmeyecek. Sonsuza kadar.




 


14 yorum:

iremmmm dedi ki...

Bu gerçekten en iyisiydi!!!!!!!!!!!!
Sade' dan Derrida'ya ve böylesi enerjik bir anlatım.. çok hoşuma gitti, inanılmaz beğendim. :)

Red Dominum dedi ki...

irem güzel yorumun için teşekkürler. Yine kısa ve oz yazmaya gayret ettim. Editleyip bir sürü sey eklememek icin kendimi zor tutuyorum. Mesela roman kahramanlarını ovmeyen bir sade var karsımızda. ya da genelde kurbanın agzından bize oykuyu anlatan Sade. Kurbanın duygu degisimi pek de yapıbozumcu degil cok düzdür. Bu nedenle edebiyatcı sade aslında o donemin sozde ahlak temsilcilerinin rahiplerin vs. iclerindeki karanlıgı yuzlerine carpmak isteyen bir yazardır. Fakat hayatı ve duruşu tam da deconstructive bir felsefeyi temsil eder. Romanlarındansa yaşamı ve duruşu ve felsefi metinleri bana ilham veriri sade'in.
Ha tabi insan tanımı uzerindeki ortüyü kaldırmıstır Sodom ile. Artık incilde kuranda yazan masum ve ahlak timsali kadın ve erkeklerden sozedemeyiz sodom'un yazılmıs olduguu bir gezegende....Bu yüzden lanetleyip yok etmeye calısmıslar bu kitapları yoksa edepszice seyler yazdıgı icin degil. neyse bu tür yan düsüncelerle yazıyı karmasıklastırmak istemedim yani:) begenmene sevindim

Lalehan dedi ki...

köle-efendi ilişkisinin ardındaki felsefe, de Sade ile bağlantısı.. daha net ve açık anlatılabilir miydi? bence hayır. eline sağlık.

ayrıca de Sade'ın hakkını gayet objektif bir şekilde teslim etmişsin ki, bu da çok rastlanılan birşey değil. köle-efendi ilişkisi yaşayanların de Sade fanatiği olduğunu düşünenlere güzel bir örnek. bir kere daha eline sağlık..

Red Dominum dedi ki...

Lalehan yorumun icin teşekkürler. Gerçi felsefe sozu biraz iddiali ama bir duruş demeyi tercih ediyorum Marki'nin çizdiği yol için.

Fanatizmlerin içi her zaman boştur. Herşey şişirince canavarlaşır evet haklısın.

Adsız dedi ki...

merhaba beyefendi. kölenizin neden bloguna yazmadığını sorabilir miyim acaba? kendisinin ve sizin sıkı bir takipçisiyim. ona değil de size sormanın daha doğru olduğunu düşündüm. saygılarımla...

not: burayı böyle kullandığım için özür dilerim ama mail adresi alamıyorum sizinle mail yoluyla iletişime geçmek için. tekrardan teşekkür ederim.

Red Dominum dedi ki...

Blog bizim bütün hayatımızı oluşturmuyor. Hatta gerektiginden fazla bile yazıyoruz. O nedenle disikolenin yazıp yazmaması en azından bizim adımıza onemli degil.Canı isteyince yazabilecek istemeyince elini sürmeyecek bile içinden gelen sesleri dinlemeyi herkesten cok iyi bilen biri o. Bu nedenle özel bir nedeni yok diyebilirim.

Adsız dedi ki...

kitapları böyle öykülerden mi oluşuyor?şayet öyleyse alıp okurum...
çok güzel bir yazı...teşekkürler...

Red Dominum dedi ki...

Adsız, sana kotu haber! malesef marquis de sade kitaplarında rezillikler yaziyor:))) Ama bunu tipik roman kahramanı yerine anti-kahraman'lar yaratarak yaziyor. Sodom'un 120 günü ya da Justine'i okuyabilirsin. Bu yazdıgı rezil sahneleri, o donemin rahip ve burjuva sınıfını gaza getirmek iclerindeki seytanla tanısmalarını saglamak icin de yazdıgını dusunebiliyorum. :))) Şaka bir yana, insan cennetten cıkma degil her bir halt icimizde var diyor Marquis. Benim ya da felsefecilerin marki üzeirne yazdıkları biraz da yorum aslında.

Adsız dedi ki...

Bu ayrılık çok uzun olmadı mı neredeyse 2 aydır yazmıyorsunuz. Yeni yazılarınızı bekliyorum sizin de dişinin de. Sevgiler

Red Dominum dedi ki...

Adsız, merak etme, disikolenin de benim de yazılarım hazır. Sadece yayınlanmayı bekliyorlar bir iki düzeltmeyle birlikte. Hatta güzel haber, disinin yazıları bugun yarın yayınlanacak:)))) Bu kadar okuyanımız oldugunu bilmiyordum:)

Adsız dedi ki...

Uzun zamandır okuyorum aslında fakat bu uzun sessizlikte sorma ihtiyacı hissettim :) ve sizi de dişiyi de yorumlara gösterdiğiniz hassasiyet ve verdiginiz cevapların kalitesi acısından kutlarım :)
İyi birseyler gercekten bağlıyor olmalı bizleri size :)
(destiny)

Red Dominum dedi ki...

Sevgili Destiny, nezaket farkını farkettigine sevindim. Teşekkürler

Adsız dedi ki...

Daha fazla yazmalısının sayın Red uslüp daha iyi olamazdı bu güzel yazı için
Teşekkürler

Red Dominum dedi ki...

Tesekkurler sevgili Adsız:) Uslup falan edebiyatcıların işi tabi ki. Benimki biraz oykulestirerek bazı durum ve kavrayısları ve hisleri aktarmak o kadar. Evet daha fazla yazmak bana da iyi gelirdi, ama yogunluk ve konsanstrasyon sorunları diyelim. Hayat hepimizinden önde koşuyor sonucta, onun hızına yetiselim derken yazacaklarımızı cizeceklerimizi unutabiliyoruz