28 Ocak 2012 Cumartesi

Küçük Meraklı Cesur Kadın ile Röportaj!

Blog sayesinde tanıştığımız ve az rastlanan bir içtenlik ve zekayla  ve de cesaretle kendiyle tanışan ve yüzleşen bir genç kadının mail ile ilettiği soruları yanıtlamak istiyorum. Blogum için ilk  roportaj oldugu  gibi düsünüp  burada yayınlamam (O'nun önerisiyle)  iyi bir fikir diye düşündüm. Gelelim sorulara ve yanıtlarına.

1-Kendinizdeki dominant tarafı kaç yaşında ve nasıl keşfettiniz? Sizi Efendi olmaya iten neydi? Keşfetmenizi sağlayan biri oldu mu ya da size yol gösteren?



Dominant yanımı keşfettiğimde yaş 28 falandı. Tam da sorunda bulunan  sebeple, yani  "keşfetmemi sağlayan" bir arkadaşımla oldu. Onun köleleri sayesinde. Ama tabi malzeme olmazsa bir halt olmaz. Mesela ben kadınların goguslerinde boyunlarında kalan morluklardan cok etkilenirdim. Sadece cinsel olarak bir etkilenme diye düşünme lütfen.

Mesela bir bardayım, karşıda bir kadın  kendi arkadaşlarıyla oturuyor, boynunda, omuzunda bir morluk varsa, aklım ve gozum orada takılı kalırdı.  Ya da kendi sevistigim bir kadının  ertesi gun goguslerinde ve sırtında bıraktıgım izlerin bazıları morluga dönüşmüşse keyif alırdım. Sadistlik kısmı buradan geliyor. Bunun üzerine  aslında normal hayatta kadınlara karşı medeni bir nezaketim hep vardı ve hala var.

Fakat benimle olan ilişkisinde benim yaşamıma doğru yaklaştıkça , benim kurallarımın işlemesi gündeme geldi. "Burası benim coğrafyam (ilişki alanım) ve burada sen sadece bana güvenip benim sözümü dinleyeceksin ve kurallarımı kabul edeceksin, istemiyorsan çeki git umrumda değil" şeklinde yaklaştım hep. Bunu yaparken bazı kadınların tüm kalkanlarını , egodan kaynaklı tüm direnç ve kendini ispat ve iktidar taleplerini bırakıp teslim olduklarını gördüm. Ve hayatımda bu tür kadınları tercih etmeye gayret ettim. Bir süre sonra da bir arkadaşımın bu işin adını koyarak sistematik bir Efendi'liği kimlik olarak yaşadıgını gorunce, benimkinin de böyle bir şey oldugunu farkettim. Tam adını koymaktan çekindiğim efendi köle ilişkisinin gerçek adını koymuş oldum böylece.

  
2-Hiç örnek aldığınız veya kölenizi eğitirken danıştığınız bir Efendi oldu mu? Yoksa kendi methodlarınızımı uygulamayı mı tercih ediyorsunuz? Örnek aldıgım bir Efendi aslında olmadı. Başlarda eğitim sırasında bu sözünü ettiğim arkadaşa danıştığımı hayal meyal anımsıyorum. Zaten Marquis De Sade , psikoloji ve dahası felsefe okumalarım  bir kölenin eğitimine dair yeterince ipucu saglıyor insana. Sonrasında da senin de belirttiğin gibi kendi tarzını ve yolunu buluyorsun.


Hatta bu tarz öyle bir özgün hale geliyor ki, etrafta BDSM, SM, Efendi köle ilişkisi adı altında  sözedilen beylik şeyleri beğenmez oldum. Onun bir adım ötesine giden daha "Gerçek" birşey aramaya başladım. Role playing  benim gibi düşünen hiç bir insanı tatmin etmez, kesmez. Daha gerçek, daha tutarlı, köleye eziyet etmeyen, egoları ön plana cıkarmayıp bize dayatılan toplumsal öğretilere felsefi bir yanıt verebilecek bir psikolojik süreç olarak gördüm bu ilişki tarzını. Bu da benim metodum. Biraz blog yazılarımı okuduysan bir parça fikir sahibi olduğunu düşünüyorum sevgili küçüğüm.



3-Kölelerinizi (kölelik vasfını göz önünde bulundurarak) sınıflandırdığınız oluyor mu? Size göre bir köle hangi özellikleri barındırmalıdır?
Aslına bakarsan, köle özünde köledir. Farklı kategorilere sokmaktansa her birini kendi özelliğine göre anlamaya ve konumlandırmaya çalışırım. Bir köle, kendi bilincinin , cesaretinin ve yapabilirliklerinin coğrafi sınırlarına kadar gidebiliyor çünkü. Fakat  7/24 365 gün benim kölem olmaya istekli köleleri tercih ederim. Fantazi role playing tarzındaki ilişkileri sevmiyorum. Benim skopumun dışında bunlar.  Sana yanıt vermek gerekirse, bunların ışığında, kaç tane kölem varsa o kadar farklı köle kategorisi ve sınıfı vardır . Kiminin sınırları bilgisi, eğitilebilirliği daha az kiminki çok olur. Ama ben herbirine aynı zamanı, aynı sevgi ve ilgiyi, aynı sabrı ve hoşgörüyü gösterebilen bir efendiyim. Önemli olan kölenin bu sabrımı ve lütfumu etkin şekilde değerlendirmesidir. Birinden istediğim bir şeyi 2 denemeden sonra hemen alışkanlık haline getirirken, diğerinden istediğimi o 5. kez de bile hala başaramamış olabilir. Ben aynı sabrı hala gösteririm. Fakat kölelerimi sınıflandırdığım tek kriter. "Şımarıklık seviyesi"dir. Kölelik kontratında ya da başka yerlerde şımarıklık kavramına çok önem verdiğim ve değindiğimi görmüşsündür sanırım.
 Bir kölede olması gereken en önemli şeyler: Efendisine sabır ve sonsuz güven, sabır, bağlılık, disipline olma arzusu ve bütünlük. Bütünlük ingilizcedeki integrity aslında. Yani yaşanan şeyleri birbirinden bağımsız olarak görmeyip , ogrendigi ve Efendisinn yaşattıgı herşeyi bir bütünün parçası olarak ele almak. Şart koşan, efendisinin emirlerinden çekinen, korkan (güvensizlik belirtisi), efendisini sorgulayan kişi köle degil, arızasını yığacak birini arayan sefilin tekidir.

Özetle kölelerim bana güvenip eğitilmek istediği ve tekrarlayan salaklıklar ve şımarıklıklar sergilemediği ölçüde benim gözümde aynıdır. Hiçbiri diğerine üstün ya da ayrıcalıklı değildir. Her biri benim malımdır sonuçta. Umarım yanıt olabilmişimdir.

4-Köle’nin Efendisine aşık olması(bizim bildiğimiz anlamda,Tanrı-Kul ilişkisi şeklinde değil) tehlikeli midir,ilişkiyi zedeler mi? Sahibesiyle/Efendisiyle evli köleler hakkındaki düşünceniz?


Kölenin efendisine aşık olmasında niyet olarak kötü bir şey yok. Zaten günlük hayatta babasına aşık olan kadınlar bile gördüm. Kültürü, zekası, etik duruşu, hayattaki duruşu, yaklaşımı vb. şeylerle kendine ornek aldıgı babasından sonra hiç bir erkeğe aşık olamayan kadınlar var. Her tanıştığı erkeği babasının bilgeliğiyle ve tanrısallığıyla karşılaştıran kadınlar. Ve babalarına gizli bir aşk beslerler bunlar. Aynı şey , ensest bir ilişki durumu olmadığı için bir kölenin de başına gelir ve Efendisinin dışında kimseye aşık olamadığı noktada doğal olarak Efendisine aşk duyacaktır. Tehlikeli olan bir nokta var. Efendisi her ne kadar sevse de köle sonuçta onun malı, eşyası, orospusu ya da oyuncağıdır. Efendisi kölesine  tutarlılık ve güven dışında hiçbir konuda borçlu olmadığı için, aşık olunan bir efendi bir gün bu ilişkiden vazgeçmek isteyebilir. Bu durumda, aşık olan kadın köle, eğer  güçlü biri değilse birkaç ay hüzünlü ve kırgın dolanabilir.  Ama bu zaten bütün aşk bitişlerinde   aşırı duygusal kişilerin yaşadıgı  bir süreç değil mi?


Sahibesiyle evli köleleri sormuşsun. Sahibe denilen şeye yani bir kadının efendi olması konusuna  gülümseyerek ve pek de ciddiye almadan bakıyorum. Saygı duymakla birlikte kadından efendi olmaz yaklaşımımı sürdürüyorum. Bunu  bir yazımın altında Özgür Ruh adlı bir sahibe dostumla da tartışmıştık gayet seviyeli bir şekilde.  Bu başlı başına bir konu ve bir takım sahibe insanları rahatsız edeceğini düşünerek  şimdilik bir tartışma konusu yapmıyorum. Ta ki biri gelip bana salıdırı şeklinde sataşana kadar da yapmam. O nedenle Sahibesiyle evli köleler soruna bir yanıt vermek istemiyorum. Ama Efendisiyle evli köleler fikri kulağa eglenceli bir hayat olarak geliyor. "Çubuğu tersine bükmek" teorime  iyi bir örnek hatta.  Evlilik sosyal olarak bir "köleleştirme" aracı. Yani özellikle kadını köleleştiren erkeği de başka kadınları  arzulama ve sikme konusunda zincire vuran ve aldatmalar vs. ile ilişkiyi zehirleyen bir sosyal köleleştirme aracı. Fakat bu  köleleştirme aracının içine gerçekten bir köle efendi ilişkisi koyunca o araç muhtesem bir özgürlük aracı haline geliyor. Anlatabildim umarım.  Yani köleleştirme aracını yine onun silahıyla vurup 2 kişiyi kölelikle özgürleştiriyorsun. 2 negatiften bir pozitif yapma durumu cubugu tersine bükmek. Eglenceli ve ozgurlük vadeden bir ilişki modeli:)

5-Efendi konumunda olmak ne gibi özellikler gerektirir?(Ruhsal açıdanda değerlendirebilirsiniz) Fiziksel ve maddi anlamda güç gerekli midir? (Bende dahil genelde Efendi tanımındaki bir erkek düşününce akla ilk gelen şey kaslı yunan tanrısı modelinde,takım elbiseli bir adamdır mesela)






Efendi  konumunda olmak için  ne gerekir konusunda büyük laflar edecek biri değilim. Başka efendiler adına bir ideal çizmek  kimsenin haddine degil. Ben sadece ne istedigimi ve neye saygı duydugumu yazmak isterim.  Benim kafamdaki efendinin öncelikle  tutarlı bir duruşu, karşısındakileri ve dünyayı ve de kendini anlamak üzere sonsuz bir merak ve ogrenme arzusu...Dominant bir içgüdü bence bunlardan sonraki sırada yer alır. Kendime şunu söyleyerek bugünkü efendilik anlayışımı geliştirdim.Dominantlığı  eziyet etmek, yıpratmak, köreltmek, egonu tatmin etmek üzere köleyi ezmek  olarak algılama, aksine köleni doya doya kullan ama  onu hep bir adım öteye götür, disipline et, elinden tut, cezasını  verirken bile bir ogrenme deneyimi yaşasın diye ceza ver.... Ayrıca benim anladığım tarzda bir efendinin insan psikolojisini bilmesi, empati kurabilmesi, mantıklı sagduyulu oldugu kadar da duygusal zekası güclü ve karsısındakinin ne hisettigini umursamayan biri olması onu efendi yapar. En önemli 2 şeyi sona bıraktım. Bir efendinin ERDEM ve SABIR konusunda insanı hayrete düşüren yüksek nitelikleri sergilemesini beklerim ben. Ve tüm bunları kölesine sabırlı bir eğitmen gibi yaşatarak , ceşitli vakalar ve olaylar düzenleyerek öğretebilecek bir eğitmen yaklaşımını taşımasını beklerim. Eğitmenlik ve Erdem , karşısındaki köleye poz kesmek değil, ona oldugu gibi gorunmek , bilmediği şeyler varsa da dürüstçe "ben bu konuyu bilmiyorum" ya da şu konuda güclü degilim diyebilmek cesaretidir. Erdemli bir efendinin bunları da göstermesi gerektiğini anımsatmak istedim sana. Yoksa havalı havalı gezip  bu dünyada bir bok olamamış adamların kölesine üç beş kulaktan doğma şeyle poz yapması, ezikliktir.

Efendinin fiziksel ve maddi gücüne gelince. Bence efendinin fiziksel gücü olması  diye bir  tanım  anlamsız. Efendi tekerlekli sandalyede yaslı morugun teki bile olabilir. Ereksiyon bile olmayabilir. Anlatabiliyor muyum? Fiziksel güç ile kölesine iktidar kurmak, o güç ile kölesinin hayranlıgını kazanmak benim anladıgım köle efendi ilişkisinin dışında bir alandır.  Elbette bir Efendinin saglıgı elveriyorsa kendini zinde, guclu , bakımlı tutması iyi birşeydir ama bu "aman kölem beni begensin, gücümden etkilensin" diye yapılası şeyler değil. Dedim ya , efendinin köleye hiçbir borcu yok. Kendini begendirme gibi de bir derdi yok. Üstüne işeyebildiğim kölenin benim  fiziğimi beğenip beğenmemesi umrumda değil. Fakat maddi güç diyince iş değişir. 2 yönü var bu maddi gücün. Birincisi, herkes köle sahibi olamaz. Eski çağlarda da köle sahibi olanlar zaten parası olanlardı.  Benzer şekilde, köle sahibi olan birinin zaten bazı ihtiyaçlarını karşılayabilen bunun yanında da bir lüks olarak köleyi de kendine mal edinebilen biri olması sözkonusu. Düşün ki evinin kirasını odeyemiyor, arada bir düzgün bir restoranda yemek yiyemiyor, borçları dağ gibi birikmiş, hatta evden dışarı bile cıkamıyor adam, bu adamın bir kölesi olursa ne olur? Tek eğlencesi kölesi olacaktır. Hatta maddi yüklerinden kaynaklı sıkıntılarından arınmak için kölesine dertler yanmaya başlayacaktır. tek eglencesi köle oldugu icin aslında gizli bir bağımlılığı olacaktır köleye karşı. Efendinin iyisi, istedigi zaman köleye "siktir git" diyebilecek  kadar köleden bağımsız yaşayabilendir. Köleye  niçin siktir git der bir Efendi?



Köle şımarmıştır,başına buyruklaşmıştır, disiplinden uzaklaşmıştır, eğitilmeye direnmektedir vb.... Böyle bir köleye  hadi kuzum artık bitsin diyebilmek için köleye muhtaç olmamak gerekir. Efendi, ÖZGÜR BİR ADAM'dır...Özgür oldugu için de kölesini kaybetme korkusu taşımaz. Erdemli olan da budur.  Maddi açıdan aşırı güçsüz bir adam neredeyse tek malı olan şeyi, yani kölesini kaybetmek istemez. Bu nedenle şımarıklıklara, disiplinsizliklere göz yummak zorunda kalır ki artık bunu yaptıgı icin de ozgur bir adam degidir, kölesini dolaylı olarak ellerinde oyuncaktır. Maddi gücsüzlük bence efendinin özgürlüğünü ve iktidarını olumsuz etkiler.
Diğer yandan Efendinin kölesinden maddi bir şekilde asla faydalanmaması gerekiyor. Hatta kölesine cömert davranması  gerekir. Bu comertlik köleyi paraya bogmak falan degil. Haddine bile degil kolenin efendisinden maddi cıkar  beklemesi. Ama efendi canı isterse zaman zaman comertlik sergileyebilecek guce sahip olmalı. Hatta basit bir restoran faturası , market alısverisi gibi şeylerde kölenin eline cebine atması terbiyesizlik gibi gelir bana.



Yunan ve roma tanrıları goruntusundeki efendi imgesi, bir İMGE olarak güzel. Bana da güzel göründü. Ve de ciddi takım elbiseli hal de öyle... Zaten blogumda bu fotolara rastlamıssındır .



6-Blogunuzda bir gönderinizde kadınları köle/submissive karakter özelliği taşımaya iten nedenlerden bahsetmiştiniz(otorite eksikliği,ilgisiz baba vs.) aynı şeyi Efendiler içinde yapabilir misiniz?

Çok güzel bir soru:))) Yine başka efendiler hakkında genelleme yapmamaya özen göstermek kaydıyla kişisel gözlemimden yola cıkarak Efendiler'de oidiopus kompleksi oldugunu dusunurum. Kendi annelerine hayranlık yani.  Güçlü anne imajının olduğu yerlerde Efendi'liği ortaya çıkartan içgüdülerin patlak verdiğini düşünüyorum.
Köle nasıl kendini cezalandırtarak ailesinden intikam alıyorsa, Efendi'de güçlü anne'den intikam alıyor köleye hükmederek diye düşünmüşüdür. Bilim adamı olmadığım için buna dair bir tutarlı araştırma sunamıyorum sana ama yılların gözlemi bu yönde. Ampirik gözlemlerim bunu söylüyor bana diyelim.

7-Dişi Köle'nin blogunda ” Dişicil enerjinin temelinde sükunet ve teslimiyet vardır ” (tam cümle bu olmayabilir) şeklinde bir cümle okumuştum.Buradan yola çıkarsak Sahibe’lik ve submissive olmayan kadınlar hakkındaki düşünceleriniz nedir?Yani bir açıdan,her kadın bir Efendi’ye ihtiyaç duyar mı? Duymayanlar sizin gözünüzde nasıl bir yerdedir?

Sahibelik konusunu bir kenara bırakalım mı ne dersin?:))) Yukarıda da yazdım sana sevgili küçüğüm. Kendine sahibe diyen birtakım kadınların, elbette dominant olduklarını ama benim anladıgım anlamda erdem, tutarlılık, sabır, dirayet, sagduyu, empati, egolardan sıyrılarak hareket etme gibi konularda   (benim anladıgım anlamda yani) bir Efendi olamayacaklarına dair bir görüşüm var. Bunu tutup kimseyle tartışmak ve kimseyi üzmek , hırpalamak ve sonuçta bir ego savaşının ortasında sağduyulu bir tartışma ortamında kalmaya çalışarak yorulmak istemiyorum. Herkesin kendine verdiği isimlere saygı duyuyor ama ben onlara o ismi vermiyorum diyelim.Anlaştık mı bu konuda?

Gelelim sorunun diğer yarısına. Yani submissive olmayan kadınlara. Yine birinin bir yazıma yazdıgı yorumlara  yanıt yazarken dile getirmiştim şunu: SM ilişki aslında belki de bir sapma. Hatta bariz olarak "normal dışı davranış", abnormal behavior... Bu sapmayı yaşamamış "normal" kadınları nasıl mı değerlendiriyorum? Tabi ki "normal kadın" olarak değerlendiriyorum . Fakat bil ki toplumsal norm'lara uyarak "normal" olmuş bir insanı saglıklı olarak nitelendirmiyorum. Olumlu bir "normal" sıfatı degil bu. Dişiköle de zaman zaman değiniyor bu konuya.  Normal kadınların kapris, sığlık, kıskanclık, egosunu etrafındaki erkekler üzerine yansıtarak acizce kücük doyumlar yaşamak, sahip olmak ve hükmetmek için gözüni karartıp körleşmek ve kendini görememek gibi özelliklerini pek de saglıklı bulmuyorum. Köle ve submissive bir kadının sağlıksızlığı, o kölenin yüzleşebildiği bir sürü şeyle yüzleşmekten kaçan ve bunları bilincdısına bastıran  kadınlardan daha saglıklıdır bana kalırsa. Hepimiz arızalıyız ama onlar daha arızalı diyebiliyorum. En azından arızalarımızla yüzleşmiş , sabır , içtenlik, erdem, tutarlılık ve gerçeği arayış ile yürüyen, bastırılmış duyguların yarattığı TRAVMAlardan,  patalojik sosyal davranışlardan  uzaklasmıs GERÇEK'e yakınlaşmış insanlarız. Köleler ve Efendiler....
Submissive değil  ama arızasız oldugunu soyleyemeyiz

Her kadın submisive olmasa da bir efendiye ihtiyaç duyar gibi bir genelleme yapmak istemiyorum. Bu cümle bana birgerçeği yansıtacak bir yanıt olmaz. Havada kalır. Klasik BDSM jargonunda vanilya diye bir şey var. Yani içindeki köleyle "henüz" yüzleşmemiş kadınlar olarak gorurler normal kadınları. Ben böyle bakmıyorum. Ben içindekilerle yüzleşmemiş kadınlar diyorum onlara. İçindeki köleyle demiyorum. Yani bir kadın içindekilerle yüzleşip acayip bilge biri olabilir. Fizksel olarak Roma ya da Yunan tanrıçası gibi degil belki ama bir Kyblee gibi bereketli , sevkatli, anlayıslı, özgüvenli, ruhsal olarak zengin ve renkli ve de mantık olarak bilge ve rasyonel olabilir. Ama milyonda bir rastlanır bu kadınlara...Türkiye'de 100 tane var mıdır bilmiyorum. Sanmam. Dişiliğiyle yüzlesip, bunu travma ve patalojiden arındırıp kendi gibi olabilmek zor. böyle olan birinin bdsm ilişkisine ihtiyacı olmayabiir.  Konu uzun...Özetlemek gerekirse, submissive olmayan kadınların , yüzleşmediği şeyleri işyerinde çalışanlarına eziyet ederek, sevgisiline kapris yaparak, ota boka trip atarak, kıskanclıklar yaparak, bencillikler yaparak, egolarını tatmin edmek icin dedikodular, bos isler, mal mülk giyim,vs ile  patalojiye dönüştürdüklerini düsünüyorum. Fakat yargılamıyorum. Submissive olmayan kadın dostlarım var ama onlara kibar davranmakla birlikte aslında  sağaltılması gereken arızalar bütünü olarak görüyorum onların bir cok davranıslarının arkasındaki nedenleri.
Dişi kölenin söylediği dişil enerjinin itaate yatkın olduğu görüşünü paylaşmak ile birlikte buradan evrensel bir genellemye giderek "her kadın bir gün kendi submissive yanıyla barışacak" gibi iyi niyetli bir beklentim yok. Söyleyebilidiğim tek şey, "her kadın ve her erkek kendiyle tanışmadan ve  kendini yaşayamadan ölümle tanışmış olacak ne hazin."

8-Psikolojiyle ilgileniyor olmanız,size Efendilikte bir avantaj sağlıyor mu? Nasıl bir etkisi var? Sadece kölenize değil,gündelik hayatınızdada insanların psikolojilerini analiz ettiğiniz oluyor mu?(Mesela,evet bu kadın submissive diye etiketlendirdiğiniz insanlar?)



Sadece psikoloji değil, felsefe, insanlık tarihi, toplumbilim ve edebiyatla da ilgiliyim. Hepsi insanı anlatıyor. Bu minik gezegende sahipsiz bir şekilde hayatta kalma cabasına giren bir insanlık. Bir canlı türü...Mağaradaki dönemimizden bugünlere kadar gelen maceramızda binlerce korku , savunma icgüdüsü, hayatta kalma kavgası ve travmalar belleğimizin kayıtlarına gizlenmiş durumda. Bunlar bizim bilgeliğimize engel oluyorlar. Fakat günlük modern hayatta, herşey yolundayMIŞŞ gibi yaşıyoruz. TV'ler, club'lar, kuaforler, avm'ler, internet, aileler, cocuklar, aman cocugumuzu hangi okula kaydedelim'ler, hangi cep telefonunu alayım abi'ler arasında hayat geciyor ve herkes cok saglıklıymıs gibi davranıyoruz modern hayatta.

Hersey yolunda da hangi cep telefonunu alayım konusu bir tek cozumsuz kaldı gibi....(Bir söz vardır, bütün kuşları siktin, bir tek leylek kaldı sanki).

Psikoloji bu anlamda en çok kendimi anlama çabamda yararlı oluyor. Efendi olarak bana sağladıgı avantaj, senin tahmin ettiğinin tersine, köleye karşı yaklaşımımdan çok kendime karşı yaklaşımımda işe yarıyor. Kendini iyi anlamış bir efendinin köleye yaklaşımı ve onunla kurduğu ilişkinin kalitesi de farklılaşır. Elbette yukarıda da yazdıgım gibi empati, kölenin hissettiklerini umursamak gibi konularda insanı guclu kıliyor psikoloji perspektifinden bakmak. Diğer yandan ne olursa olsun bu bir ilişki ve bir Efendinin elinde bulundurduğu güç ile kölesini hırpalaması mümkün. Bu nedenle sözleri ve davranışlarının köle üzerindeki olası psikolojik etkisini hesap eden  (ve bunu umursayan) bir Efendinin kölesi, SM ilişkiden dolayı travma yaşamaz. Çünkü onu önemseyen ve onu koruyan gozeten (ingilizce "care", "caring" denilen seyi kastediyorum) bir efendisi vardır.
Efendinin fiziksel ve biyolojik olarak kölenin saglıgına karsı sorumlulugu oldugu kadar onun psikolojisine karşı da sorumlulugu vardır. O yüzden blogda sürekli , eline kirbacı alan , buyurgan sozler eden bütün herifleri efendi sanmayın sakın ha diye ....

Psikolojik perspektiften bakmak elbette ki tanıştığım birkadının submissive eğilimlerini görmekte cok yardımcı oluyor. Ufacık detay davranışarı birleştirdiğimde kadının submissive eğişimli oldugunu goruyor ve bir sonra da bunun ortaya cıkısına tanık olup kendimle gurur duyuyorum gülümseyerek:)

9-Duygularınızı,içgüdülerinizi mi yoksa mantığınızı mı dinlersiniz? 


Hepsini. Hatta bir de bunların yanında bir şeye daha kulak keserim. O da şans faktörü. Açıklayayım.
1- Duygular: duygularım benim nasıl iyi hissettigimi belirler. O nedenle duygularıma kulak asarım , fakat duygulara kendini bırakmak acizliktir ve insanı bir uçruma sürükleyebilir. Felsefeci Spinoza der ki , "duygu ve tutkularınız boynunuza geçirilmiş bir kement gibi sizi kendine çeker, onlardan kurtulmak icin onlara yüz cevirmeniz işe yaramaz. Bir duygu ve tutku sizi kendine esir ediyorsa ona karsı cıkmanın tek yolu, ona alternatif ama size daha az zarar veren başka bir duygu ve tutkuya sahip olmaktır."
Burada demek istediğim şu, duygular elbette dinlenmesi gereken şeylerdir. duygularımı dinlerim ama sürekli temkinliyimdir ve kendimi duygu seline bırakıp akıntıya kapılma acizliğini sergilemem. Gerekirse ona karşı başka bir duyguyu taşırım içime, böylece dengelemiş olurum cok güclü bir duyguyu başka bir duyguyla. Duygumun sesini biraz dinleyip sonra içgüdülerimi dinlemeye başları...sıra ona geldi

2- İçgüdülerin sesini dinlemek: İcgüdüler tüm canlılarda, yaşamaya ve hayatta kalmaya yonelik reflekslerdir. Bazen  icgüdülerimizle bir karar verir ve ne kadar dogru oldugunu farkederiz. İçgüdülerim karnımın iki yanında yerleşmiş gibi hissederim ve oradan yukarı dogru yükselen hisse kulak veririm karar alırken cogu kez...ama tek basına ona da baglı kalmam..Cünkü  başka bir şey daha var karar vermemde yardımcı olan....o da şans faktörü.

3- Şans faktorunu sormamıssın ama kararlarımda duygular ve icgüdüler, sezgiler kadar şans fatorunu de dikkate alırım. İçgüdülerim duygularım bana X davranışını göstermemi ya da X kararını vermemi  söyleyeiblirler. Fakat  bilirim ki bazen oyle bir sey olur ve sonucu olumlu ya da olumsuz etkileyeiblir. bu hesap edemediğmiz bir şeydir. Şans dedigimiz şey. Borsada en çok kazananlar, bütün piyasaya ve finans bilgilerini hesap eden profesyonel borsacılar degil, hiç borsadan anlamayan sıradan insanlardır. Onların yatırımları daha cok kazanır. Cünkü sans faktoru var. Digerlerinin hesaplayamadıgı seye denk gelirler. Borsa ornegini begenmiyorsan, at yarışını da ornek alabilirsin. hiç atlardan anlamyan kişilerin oynadıkları at yarışı kuponları daha cok kazanır. Hatta tıp ornegi de böyle. Tüm hesap kitaplara gore gunde 3 paket  sigara  3 kadeh icki icen bir adamın 60 yasına kadar ciger, kalp ,tansiyon vs. hastalaıklarına yakalanması gerekir. Fakat bir sürü insan var 75 yasında hala icki sigara icip olmeyen vs. Yani doktorların, borsacıların vs. belirleyemedigi hesaba katamadıkları şeyi dikkate almalıyız. Şans faktoru ayrı bir yazı konusu....

4-Veeee yukarıdaki duygu,icgüdü ve sezgi ve şans'ın hepsini birleştirip karar veren şey, mantık...En güvendiğim de budur. Diğerlerine kulak tıkamayan hepsini dinleyen ve cesur yaratıcı kararları veren şey de mantıgım...

Soruların devamı var. Ama yanıtlarımı sonra yazacagım  onlara...Umarım bu yanıtlar seni simdilik tatmin etmistir küçüğüm benim.

5 yorum:

CKCKCKKCĞğ dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Red Dominum dedi ki...

kadından sahibe olmaz:)

Adsız dedi ki...

bu şekilde bir önyargı size yakışmadı, kadından Sahibe olmaz sözünüz erkekden de köle olmaza gider. cinsiyet ayrımcılığı sizin gibi donanımlı birinin tutunmak isteyeceği son dal olmalı, bireyin yetiştirilme şekliyle alakalıdır bence karakterinin şekillenmesi. erkek egemen dünyada bir başkaldırı olarak kendini geliştirmiş bir kadın elbetteki Sahibe olabilir.

Esir Ruh

Red Dominum dedi ki...

Sevgili Esir Ruh
Bu yorumlar kısmındaki Marca ile bi aramızda özel bir şaka. Blog yazımdaki için de bir açıklamaya gerek yok sanırım, orada da kadından efendi olmayacagina dair bir gorusum var bunun nedenlerini burada blog ortamında tartısmaya açmayı da istemem, tamamen ozel bir gorus ve saygi duyarım kendine sahibe diyenlere ama ben onları efendi olarak gormem dedim. tamamen kisisel bir gorus evet. "Yakışmadı" türünden eleştiri boyutuna varan, cinsiyet ayrımcılıgı gibi ithamlara giden yorumlarınız üzücü oldu. Neyse ben hala icten sekilde böyle bir gorusum var diyorum, bu gorusun tartısılarak degistirilemeyecegi acık. Onyargıdan öte, bir efendinin yıllara dayanan , altı boş olmayan bir gorus sahibi olması denebilir benimkine. yoksa kimseyi sucladıgım, kimseye saldırdıgım ya da birilerini elestirdigim yok, ben kadın sahibeleri, kendi anladıgım anlamda bir efendi olmaktan uzak olacagını dusunuyorum. O kadar basit aslında. İnsanlar farklı dusunebilir. Tutup niye böyle düsünüyorsun hayır şöyle dusunmelisin gibi bir tartışmanın sonuç vermeyeceğini her sagduyu sahibi insan bilir. Farklı düsüncelere saygı duymayabilirsiniz de, ama tartısmaya acmanız da şart degil bunu. Bırakınız Red dominum'un boyle bir gorusu olsun. Tartışmaya götürmenin kimseye yararı yok ne de olsa degil mi? Sevgi ve saygiyla sevgili Esir Ruh

Adsız dedi ki...

siz kölenizi malınız olarak görüyorsunuz, diğer herhangi bir kölenizden farkı olmadığını söylüyorsunuz. peki kölenizin de sizden başka efendisi olma ihtimali -bu durum birlikteliğinizin bozulması halinde gerçekleşebilir herhalde, birliktelik doğru bir tanım olmuştur umarım- sizin gücünüzü zayıflatmıyor mu?