3 Eylül 2013 Salı

Kücük Öyküler 1: Köleliğe Kabul

Sevgili blog takipçilerinden gelen sitemler sonucu  yazacak konuları netleştirmediğimden dolayı en azından küçük anektodlar ve öykülerle köle efendi ilişkisini aktarmaya karar verdim.

Ana yazılarım oluşana kadar küçük öyküler size renk katabilir diye düşündüm. Bir de "Seks yazın yaaaa" diyen bir okurum vardı. Bir parça onu da mutlu eder belki bu yazdıklarım. Kimbilir:)))

Yazılarımı kısıtlı zamanlarda aceleyle yazdığım için yazım hatası sayılmayacak ama "tashih" dediğimiz tapaj hatalarımı hoş göreceğinizi biliyorum. Yazıp sonra bir de düzeltmekle uğraşamıyorum....

İlk öyküm,  köle seçen bir Efendi'nin doğru köleyi bulduğu an'a ilişkin bir küçük öykü...Uzatılabilecek daha da keyifli hale getirilebilecek bir konuydu. Fakat uzatırsam küçük öykü olma mantığı  nerede? diyecektik. Kısa bir film karesi diye okuyun bence sadece...Umarım beğenirsiniz.




KÖLELİĞE KABUL
Efendi o gün bir  köle adayını villasının büyük misafir odasına getirdi.
Kız ile uzun süre  konuşarak gerçekten köle olmaya ne kadar hazır oldugunu anlamaya çalıştı.
Derken kızı kullanma arzusu duydu. Kız dizleri üstünde oturuyordu. Kızın kolları, bedeninin sağında ve solunda arkaya doğru dolanmıştı. Efendi , kızı, memeleri dışarıda kalacak şekilde lateks bir malzemeyle  sımsıkı sarmalayıp bağlamıştı.

Kızla sohbetini onu kırbaçlayarak sürdürdü.

"Benim karşımda nesin sen?
"Bir hiçim Efendim"

"Peki, sana neler yaparsam dayanabilirsin?"
"Canınızın istediği herşeyi Efendim"

Efendi, şaşırmıştı. Hiç bu kadar yürekten bir "herşeyiiii" ifadesi duymamıştı.... Kızın ses tonu, Efendinin karsısında tamamen hiçleşmenin getirdiği mutluluğu taşıyordu.

Sonra kızı tokatlayarak devam etti. Kız her seferinde tam bir köle gibi "Teşekkür ederim Efendim" diyordu başı dimdik.
Tokatlar sertleştikçe kızın gururlu ve itaatkar bakışı da o kadar güçleniyor ve ağzından çıkan "Teşekkür ederim Efendim" sözleri de o kadar kararlı hale geliyordu.

Efendi kızı kırbaçlayarak tekrar konuşmaya başladı...."Hadi kalk bahçeye geç, üstüne işeyeceğim!". Kızın yüzünde ne bir çekince, ne bi iğrenme , ne de bir korku vardı.  Bedenine lateks ile sarılmış , bağlanmış kollarına rağmen  ayağa kalkmaya çalıştı "Peki Efendim" diyerek....Efendi ayaklarıyla kızı iteleyerek tekrar eski konumuna oturttu.

"Aferim! Demek işememe de ses çıkartmıyorsun."

Kız  yediği dayağın getirdiği yıpranmışlıkla ama saygılı bir ses tonuyla başını sağa sola sallayıp "ı ıhh! sizden gelen hiçbirseye ses çıkaramam Efendim" dedi. "Siz ne istiyorsanız O".

Efendi kızı daha önceden tanımasa, kızın ruhunda ezilen yerler olduğunu, derin yaraları olan biri olduğunu düşüecekti neredeyse. Hayır bu gerçekten itaatkar bir kızdı.

Kırbacı elinden bırakan Efendi, diz üstü duran kızın karsısına geçti ve "Pantolonumun dügmelerini çöz" diye emretti. Elleri arkasında bağlı olduğu için kız, bu emri yerine getirmek icin agzını ve dişlerini kullandı. Biraz zorlanarak da olsa ağzıyla Efendinin pantolon düğmelerini çözebildi. Dişleriyle pantolonu efendinin dizine kadar sıyırdı. Sonra da adamın iç çamasırını aynı şekilde indirdi ağzıyla...

Efendi "Ne duruyorsun emsene" dedi tam sertleşmemiş aletini kızın ağzına dayayarak.

Kız tenindeki acıyı unutmuşçasına emmeye başladı adamı...Adamın agzında giderek sertleştigini hissedip görevini yerine getirmenin verdiği sevinci yaşıyordu...Sevinç mi? Heyecan mı yoksa biraz hüzünle karışık sadece bir itaat ve teslimiyet hissi mi? Bilinmez...

Aleti sertleşmiş olduğu için kendini zevke hazır hisseden Efendi, kizin agzını becermeye başladı...Kızın agzından cıkan tükürükler  dudaklarının kenarından akıp memelerine, dizlerine doğru uzayarak akiyordu...Efendi böyle ağdalı, uzayan tükürükleri seviyordu kadında...

Emme ile başlayan sonra kızın saçlarından tutarak onun ağzını becermeye doğru sertleşen bu oral seks, artık Efendinin sınırları zorlayıcı gırtlağa yönelme hamlesiyle sürdü....Gırtlağında o sert aleti hisseden kız biraz böğürdü....Efendi, kızın nefes alması için aletini ağzından çıkardı kızın.

Kızın agzından sessizce şu kelimeler döküldü: "Şey, Efendim, kusabilirim böyle, banyoda devam etmek istersiniz belki.. kussam bile en azından yerler kirlenmemiş olur. Ya da kirlensin derseniz ben temizlerim sonra"

Efendi o an anladı. Gerçek bir köleyle karşı karşıya olduğunu. En benim diyen koleler bile kusacak gibi olduklarında "Efendim kusacağım galiba bir dakika " vs. der, ya da banyoya koşar, ne  kadar zorlandıklarını söylerlerdi özür dileyerek.

Oysa bu kız "yapmayın kusacağım yoksa" demiyor," kussam bile siz yapın ama banyoda yaparsanız  yerleriniz kirlenmez" diyordu...Kusmaktan, kusarken agzının becerilmesinden, o güzel ve narin kızın bir erkeğin karsısında kusarken pis görünmesinden hiç bir çekincesi yoktu. Efendi bu, isterse kusarken de agzını becerebilirdi. Ne zaman neyi yapacagını ne zaman neyi yapmayı bırakacagını Efendi bilirdi çünkü. Efendinin arzusu "Ne ise o" idi. Efendiye , sırf efendi olduğu için değil  tutku ve aşktan da öte bir bağlılık taşıdığı için ona böyle itaat edebiliyordu.

 Efendi kızı oyle bıraktı. Kendi üstünü giydi. Purosunu yaktı, viskisinden bir yudum aldı, donuk ve hayran gözlerle kızı baktı uzun uzun... Kız  da gözlerini Efendinin gözlerinden ayırmıyor ve gururla ona bakıyordu.

Efendi bu köle adayı için o an artık" işte benim kölem bu" diye düşünmeye başladı. Köle kız gerçek bir kölelik sınavını, tensel değil ruhsal bir güçle geçmişti. Kız, Efendinin bakışlarından bunu anladı, yıllardır aradığı Efendisine kavuşmuştu.

6 yorum:

Adsız dedi ki...

Umarım günün birinde ben yıllarca ait olmayı umduğum Efendim'e kavuşabilirim...

Red Dominum dedi ki...

Umarım kavuşursun Adsız..

Adsız dedi ki...

işte bu:)

Adsız dedi ki...

İşte ne??

Red Dominum dedi ki...

Evet işte ne?:)

Naz dedi ki...

Hala var mı kölen yada bu kadın hala kölen mi