29 Mayıs 2013 Çarşamba

Genlerdeki İtaat İzi ve Zorlanmanın Tarihi


Liseli kızlar hayattan bezmis liseli erkekleri neden begenmezler düsündünüz mü? Hatta "hayat cok anlamsız ve sıkıcı" modunda gezen bu liseli erkekleri ayıplarlar . Bu erkekler için "Gencecik onunde koca bir hayat olan bir erkek nasıl bu kadar vurdumduymaz ve hayattan bezmiş durumda olabilir ?" diye düsünebilirler.

Ya da bırakın bunu , liseli genç kızlar neden liseli erkeklere değil de daha çok yetişkin ve hayata karışmış erkeklere hayranlık duyup onlardan etkilenirler genelde?

Sizce neden olabilir?? Bu yazımda buradan çıkıp kölenin neden zorlanmayı sevdiği ve itaatin kökleri üzerine fikirlerimi yazacağım sevgili blog okurlarım..




.



Yanıtı  genlerimize, DNA'mıza yani dünya gezegenindeki ilk hallerimizde aramalıyız. Mağaradaki hallerimizi anımsayın! 4 ayağımızdan vazgeçip 2 ayak üstüne yeni kalkmış ve bebek gibi bir halde, vahşi doğa, açlık, soğuk, yaban hayvanları vs. arasında kendi kabilemizin mağarasında yaşam mücadelesi veriyorduk.

Neanderthal  dediğimizde size birşey ifade etmiyorsa öncelikle internette araştırın derim:)

 Henüz erkek egemenliği bile ortaya çıkmamıştı. KAdın ve erkek bir arada daldaki kuşu vurup mağarımiza goturup birlikte paylasmak, sogukla açlıkla ve doğanın çetin şartlarıyla mücadele etmek zorundaydık.

İnsanın bedeni ve ruhu zorluğa alışkındır. Zorlukları aştıkça bunları kutlayıp kendiyle gurur duymaya alışkın DNA'larımız var. Bİlincin unuttuğunu DNA bize anımsatıyor. Kısa bir süre sonra erkek egemenliği başgöstermese bile kadına avcılık değil toplayıcılık yani nispeten daha az mücadele gerektiren bir rol biçildi. Herkes güclü oldugu işi yapmaya başladı.



Kadının "derleyici toplayıcı  ve hane halkına hizmet edici , anne ve bakıcı  eh bir anlamda da hizmetkar rolü" güclü yanıydı. Bu yüzden ekinleri  tarım ürünlerini aynen bebegine baktıgı gibi bakıp büyütüp sonra onları bahçesinden toplamak ana işiydi.   Erkegin de kavgacı, savaşçı, zorba yanı güclü olunca, erkekler de hem rakip kabilelerle savaşıp, hem bizonun geyiğin ayının peşinde zorlu mücadelere girdiler. zorlu tepeleri ağaçlıklı yolları aşıp gün boyu bir tavşan vurup mağara getirmek için sürekli mücadele halinde bulundular.

Bugünkü gibi karnı acıkınca eti top kek alıp karnını doyurma gibi bir hayat yoktu. Bir parça yemek için günlerce mamutun peşinden gidip onunla canı pahasına mücadele edip, sonra onu magaraya taşımak, kücük parcalara ayırmak hep erkegin göreviydi. (Bu öyküleri merak edenler icin  benim yıllar once okudugum ve o zamanlar cok begendigim İnsan Nasıl İnsan Oldu adlı kült kitabı tavsiye ederim. PDF formatını da vereyim hatta. Buradan indirebilirsiniz. Tıklayın )

Demek ki genlerimizde yatan toplayıcı ve savaşçı erkege hizmet eden kadınların ve mücadeleyi yaşamın parçası haline getirmiş erkegin  izleri hala var. Eve getirdigi mamutu kutlamak kadına düsüyüor ve karınlarını doyuran erkeklere minnettarlıgı ve itaati de  ego meselesi yapmadan yerine getiren kadınlarla aynı mağarada yaşamışız.


Sonra gerek üretim araçlarına sahip olmamız gerekse entellektüel gelişim sayesinde kaynakları daha etkin kullanmamız sonucunda kadın erkek herkesin mücadeleden uzaklaşması gündeme gelmiş. En azından karnımızı doyurmak icin günlerce bir geyiğin, mamutun ya da suayrgırının peşinden gitmemişiz. Üstümüzü örtmek için  ayı  ya da leopar postu peşinde koşmaktansa  salı pazarından bir tsort bir jean alabiliriz en ucuzundan. Ha paramız varsa Beymen ya da Vakko'dan da giyinebiliriz.


Gelelim günümüze. Bugünün liseli erkeği, (ve aslında mücadelesiz tüm erkekleri) bosluga düsüyorlar. Hayata katkıda bulunmayan herkes bunalır. Temel önermem bu. Özellikle erkek için anlamsızlık ve amaçsızlık hissinin tek nedeni hayata katılmamaktır. Yaş ilerleyip hazırcılık yapmadan hayatını kuran her erkek hayata baglı  ve coşkuludur. Hele ki bu mücadelesinin sonucunu paylaştığı ve onunla bunu kutlayan "mağara" fertlerine sahipse...Bu nedenle genç kadınların ilgisini daha çok çeker.

Hayata dahil olmayan erkekleri düsünün. Liseliler, üniversiteliler  ,tembellik edip çalışmamak için bahane bulan adamlar,  aile parasıyla göstermelik iş yapanlar vs... (Liseli ifadesi 90 lı yıllardan bu yana niye bir aşağılama ifadesi sizce? 90 öncesi ve özellikle 80 öncesi liseliler politize olmuş ve sosyal hayata bir takım haklar için mücadele ederek katılımda bulunuyorlardı. Devrimci Gençlik, İLD yani ilerici liseliler derneği vs.  altında liselerde hayata katkı vardı ve bu anlamda kimse liseliyi hayata etkisiz eleman olarak görmüyordu).


Erkegin motivasyonu mücadele ve hayata katkıda bulunmaktan geçer. Bunu tatmin edemeyenler de başka tatmin yolları ararlar.
 Milyonların bir futbol topu peşinde "kollektif bir histeri" halinde hayatın anlamını neredeyse tuttuğu futbol takımının başarısında  görmelerinin nedeni budur.

 Mağara devrindeki mücadeleyi çim sahadaki 12 adamın mücadelesine ikame ve transfer etmiş durumda erkeklerin büyük bir kısmı bu gezegende. Ya da benzeri göstermelik sembolik mücadelelerle bu tatmini sağlıyorlar.


Bu girişten sonra bir takım önermelerim var. TEZLER de diyebiliriz...


ÖNERME 1: Bir erkeğin ana mutluluk ve doyum kaynağı, kutlama ihtiyacını karşılayan tek şey hayata katkı ve mücadeledir.

ÖNERME 2: Kadının toplumsal sistemdeki toplayıcılık rolü, mücadeleden degil bakma, koruma gözetme ve hizmet etmekten motive olmasını sağlamıştır. Ve açıktır ki avcılık yani erkegin isi toplayıcılıktan çok daha zordur. Bu nedenle erkegin giderek güçlenen kasları, mücadelede ve av sırasında gelişen kararlı , kesin ve sert duruşu, toplayıcı kadının önünde sosyal statü olarak farklı bir Efendi rolünü biçmiştir.

ÖNERME 3: Kadının genlerindeki hizmet ve itaat  , kadın egosuna "rağmen" değil, gayet gönüllü ve toplumsal kimliğin doğal bir kabullenişi halinde oluşmuştur..

ÖNERME 4: Gezgende ilk 2 ayak üstüne kalktığımız günden beri DNA kayıtlarımıza geçen rollerimiz bugün etkisini sürdürüyor . Fakat bu roller açık ve kabullenilmiş (acceptance) bir halde gorunmuyor. bilinçaltında ve da yok sayılarak sürüyor. Erkek mersedeste konfor içinde mücadele etmeden yaşamanın iyi bir şey oldugunu , çıkacak milli piyango ikramiyesinin onu mutlu edecegini düsünüp, kadın ise egolarıyla "özgür ve güclü modern kadın" imgesinin  tek kurtulus oldugunu sanarak yasıyor. Oysa  bunlar gerçek kimliklerimizi ve DNA'larımızda yatan icgüdülerin üstünü karartan bulutlar ve GÖLGE'lerimizdir.

ÖNERME 5:  Genlerindeki itaatkar ve hizmetkar rolü  anlamış  (tam olarak adlandıramasa bile) olan kadınlara submissive adını veriyoruz. Submisseveness bir kavramsallaştırmadır. Submissive kadın ile olmayan kadın arasında sadece DNA'sıyla barışma düzeyinin farkı vardır. Bu bir level, derece farkıdır o kadar. Kadın mağaradaki erkegine hizmet etme ve itaat etme psikolojisini henüz atabilmiş değil. Buna istedigi ismi verirse versin hala mağaradaki erkegin oyuncağı, kölesi, hizmetkarı oldugunu DNA'sında bir yerde taşıyor.



ONERME 6: Sanat zorluklardan çıkmıştır. Mağara duvarlarındaki bizon avı resimleri, bu zorlukları kutlama ve unutulmaz kılma ihtiyacından çıkmıştır. Zorluklar kutlanası şeylerdir. Her aşılan zorluk sanatsal bir kutlamayla İZ bırakma imza atma  ihtiyacını ortaya çıkartır.  Kölenin de efendinin de aştığı zorluklar sanatsal bir İZ bırakır. Mağara duvarında değil ama belki ruhumuzun çeperlerinde ve duvarlarında...Bedeninde kırbaç izine aynada bakaran mutlulukla gülümseyen kölemin yüzündeki kutlama hissi budur.


ÖNERME 7:  Ava giden mağaradaki cocuklara ve kadınlara yemek ve kürk getiren, yaralarını hiçe sayan  bu güçlü kavgacı ve fedakar Efendinin yanında mağarada uyumak kadın için güvenli gelmiştir. O mağara adamının (ve adamın sikinin) hizmetine kendini sunmak kadın için güven verici bir şeydir.



ÖNERME 8:Dünyada tecavüz kabusları gören kadınlar arasında bir araştırma yapılmış. Kabusta size tecavüz eden adamı tarif edin demişler. Farklı kıtalarda ve ülkelerde yaşayan denekler tecavüzcü adamın robot resmini çizdirmişler. Deneklerin neredeyse tamamına yakını aynı  adamı çizmişler. Kaba saba, pis, çirkin, aygır gibi, sokakta yanından geçmeye korkacağınız bir adam. Fakat bu kabustan da cinsel olarak etkilendiklerini  ifade etmeyi eklememişler.  DNA'lardaki mağara adamını anımsatmıyor mu bu tarif size.


 Kadın mağara devrinde kendini kullanmasına müsade ettiği adama 21 yüzyilda rüyalarında direniyor. Ama aynı anda onbinlerce yıl önceki özüne döndüğü için de cinsel bir mutluluk duyuyor.  Dün yanında kendini güvende hissettigi mağara erkegini bugün rüyasında gördüğü için modern akılla bakınca bunu kabus olarak nitelendiriyor kadınlar. Dün "iyi ki var ve bu mağarada yalnız yaşamıyorum iki ki" dedigi , kendini hediye gibi sunduğu, onun oyuncağı ve hizmetkarı olarak mutluluk duyduğu adamı şimdi rüyada kabus olarak goruyor modern kadın. Ne garip ve hazin aslında:) Hayvanlarla, abuk subuk yaratıklarla sevisme ve hatta tecavüz fantazilerini de buraya bağlamak çok da zorlama olmaz.


TEMEL ONERME: Kadının toplayıcılık rolü de zordur. Avcı erkegin mücadelesinin kanlı ve acılı zorlugundan (Aynı zamanda erkegi güclendirici bir zorluk bu)  çok olmasa da kadın icin de yaşama mücadelesi zorlu bir 30.000 yıl anlamına geliyor.  Ayrıca avdan dönen ve giderek fiziksel olarak gelişmiş ve güçlenmiş olan erkegin kaprisini çekmek de ayrı bir zorluk kadın genleri için. Fakat gerek kadın gerekse erkek olarak ZORLUGU seviyoruz. Zorluğa hala ihtiyaç duyuyoruz.  Evet  bu kavram bir çoğunuza saçma ve yeni gelebilir. Fakat zorlanmayı seviyoruz ve buna ihtiyaç duyuyoruz. Zorluğun olmadığı hiçbirsey bize haz vermez. Kolayca elde ettiğiniz hiçbirşey sizde heyecan uyandırmaz. Bu kadar!

KÖLELERE DAİR ÖNERME: Köle kadınların zorluğu  yani hizmet etmek, avcı erkegin hizmetinde ve gerekirse fiziksel zorlamalarında, yasaklarında kendini varetmek bir ihtiyaçtır. Fantazi vs. diye bunu örtmeye çalışan , GÖLGE'lerin altında gizlemeye çalışan submissive'lerin donup dolaşıp gelecegi yer de burası. Bkz. Bir önceki yazımdaki 2 tür submissive kadın örneği.


Tüm bu tezlerimi isteyen günlük hayattaki zorluklar isteyen de BDSM ilişkisindeki zorlanan kölelerin ruh hali için alıp kullanabilir.

9 yorum:

Adsız dedi ki...

Her şey iyi güzel de bütün kadınları submissive yapma çabası, "köle" hissetmeyenleri "sizler aslında DNA'nız ile barışık değilsiniz" şeklinde bir önerme ile zorlamak neden? Genellemelere ne gerek var?

Red Dominum dedi ki...

adsız okuyucu. Bunu bir deneme yazısı gazetede ayşe arman'ın sacma koşe yazıları gibi degerlendir ve dikkate alma derim. Tek tavsiyem bu. Adam yazmış işte de ve geç. Büyük bilimsel iddialar ve zorlamalarım oldugunu cikarmıssın bu yazıdan. Sadece fikrim bu yonde... O kadar . Zorlamayla kesin dogru budur diyen bir ifademe rastlamamışken kelime oyunuyla "bütün kadınları submissive yapma cabası" ve zorlama cıkarımlar falan yapmısım gibi imaj cizmen de ilginc...gazete gibi düsün ve sonraki sayfayı cevirip baska fikirleri baska blogları oku derim tavsiye olarak sana. İyi geceler

Adsız dedi ki...

Bütün yazılarınızı (satır araları da dahil) okuyorum.. Bu ya yazıların derinliğinden, konunun böylesine yalın ve aynı zamanda detaylı anlatılmasından.. Ya da size olan hayranlığımdan :)) Tabi her ikisi de
olabilir..

Adsız dedi ki...

Hayır ben sizi farklı falan göstermeye çalışmıyorum, bilimsel açıdan saçma olması ile ilgili de tek kelime etmedim (ki saçma diyemem de). Sadece sizin söylediğiniz "Submissive'ler kendileri ile barışık olsun, dünya onları farklı bir yere sürüklüyor ama bu baskılanmaya bir son versinler" çizgisinde olan, başkalarının kişiyi olmadığı gibi bir insan olmaya zorlamasını canice bulduğunu söyleyen birisinin, kendinde böyle bir hissiyatı şimdiye kadar hiç duymamış insanlara "kendinizi iyi tanımıyorsunuz" demesi biraz zorlamak olmuyor mu? Öneriniz için teşekkür ederim, ama bu bloğu okumaktan gayet memnunum, sizden farklı düşüncede olanları okuyup kendimi psikolojik olarak tatmin etme gibi bir ihtiyacım yok, haklı veya haksız olmam zaten çok önemli değil sizin/kimse için. Ben sadece okumaktan keyif aldığım bir insanın "bana göre" önceden yazdıkları ile çeliştiği bir noktayı belirtmek, kendisinin bu konudaki düşüncesini öğrenmek istedim. İyi günler...

Defne dedi ki...

Buram buram egoistlik akıyor üstünüzden ve bunu -ne kadar uğraşsanızda- tolere edemiyorsunuz bu yazılarda, psikologa görünmeyi ciddi ciddi düşündünüz mü?

Red Dominum dedi ki...

Degerli adsız..Adsızlar karışınca en iyisi elle yazsan bile bir nick kullanman olacak sanırım. Şu var ki, senin söyledigin seylerde bir celiski goremedim.
Eski yazılarımdaki önermem: toplum insanı sekillendiriyor bu nedenle insan gerçekten hislerine bir dönüp bakmalı...
Son yazımdaki (ve neyine itiraz ettigini gerçekten hala anlamamış oldugum )önermem de: İnsanoglu zorlanmayı sever!Yani mücadeleyi sever. Erkek bunu ormanda yapmıstır kadın ayrıca toplayıcı ve derleyici rolüyle hizmette zorlanmıstır. Genlerimizde bir zorlugu sevme arzusu var.

Bunu netleştirelim bir kez.

diğer yandan eger ki demek istedigin şuysa: "itaatkarlık kadının dogasında vardır" onermesini daha once yapmis birinin "yok dogasında yoktur, sosyal rolü geregi itatkar olmustur" diye yazması celiski gibi geliyor olabilir sana.

Yahu çok açık... Günümüzde sosyal normlar bize farklı ve aslında özde hissetmedigimiz seyleri yüklüyor evet. Fakat kadının dogası dedigim sey de zaten onbinlerce yıl oncesinin sosyal normu evet. YAni insanlık öyküsünde pipisi olanlar sosyal yasantı geregi daha baskın olmak durumunda kalmıs (Dogru yanlıs demiyorum bak), vajinası olanlar da sırf dogurup eve(magaraya) baglı kaldıkları icin daha geride pasif kalmıslar diyorum. HErsey tam tersi de olabilirdi . Ben yazılarımda tutup şu dogru bu da ilahi geçrek bu da kati yanlıs diye yazmıyorum. Gayet objektif,ama elbette kendi perspektifimden bakıp anlamaya calsiiyorum. Burada tutarsızlık yok.

Red Dominum dedi ki...

Bu arada diger okuyucu ve yorum yazan ve ziyadesiye ve kendine saygı yoksunu Defne kişisi benim bu yazımın buram buram egoizm koktugunu ve psikiyatriste gitmemi soylüyor.

Bu yazıya bakıp da kendimden tek tük bir iki yer dışında sozetmedigimi goremeyecek kadar miyop okumalar yapanlara gülüyor ve kadehimden bir yudum cekiyorum.

Benimle akıl ve saygı düzleminde medeni sekilde her türlü karsı gorus ve elestiriyi herkes konusabiliyor burada. Ve ben de yukarıdaki yanıtımda ADSIZ'la olan diyalogumdaki gibi saygı cercevesinde yanıtlıyorum elekstirisine katılmasam da. Fakat sayıgyı bırakıp klavye delikanlısı tarzı haraket ve anlamsızlik iceren yazılara yanıt yazmiyorum. Defne aracılıgıyal herkese bunu bir kez daha anımsatmak isterim. Şerefinize:)

defne dedi ki...

Ben gayet samimiydim yorumuma boyle bir cevap vermeniz bile egoistlik. Saygisizlik yaptigimida dusunmuyorum..

Efendi olarak kolelerinize uyguladiginiz seyleri egoistlikten baska bir seyle aciklayamiyorum. Asagilamak, kullanmak, oyuncak haline cevirmek.. kadinin istegiyle oluyor hepsi evet buna bir sey demiyorum zaten, sizin yaptiginiz seye bakiyorum sadece ve tek aciklamasi egoistlik oluyor

Red Dominum dedi ki...

Peki , yazılarımı okuyup da onca ego karsıtı durusu gormemeniz ilginc. egoist olmayan BDSM bloglarını tavsiye ederim size. En azından bana egoist dedikten sonra ortalıkta Efendi die gezinip egolarını tatminden baska hicbirseyi umursamayan adamlarla benim egoizmimi karsılastırma sansiniz olur Defne. Lütfen artık yorum yazmayın ya da gayet medeni sekilde mail atın. yorum alanı o blogdaki o yazıyla ilgili yorumları icersin istiyorum. Karakterime yonelik, hic de size sormamısken goruslerinizi yazma yeri degil burası. kendinize saklayın defne.