26 Ağustos 2012 Pazar

Kont ve Marie


(Küçük bir BDSM öyküsü yazmak istedim ama uzayacaga benziyor. Zevkle okursunuz umarım)

Kont paris'in yoksul sokaklarına dogru sürmesini söyledi arabacısına. Kapalı bir kış günü loş ve ıslak sokaklardan hızla geçen at arabasın birden kalabalık ve pislikten kokan bir pazaryerinde durdu. Zengin efendilerin  nadiren görüldüğü bir sokaktı burası. Kont  şapkasını alıp hızla arabadan indi, arabacıya orada beklemesini söyledi.

Kalabalığı yararak pazarın kıyısındaki evlerin arasında bulunan , ancak bir adamın geçebilecegi dar bir merdivenli sokaktan yukarı çıkmaya başladı görünmemeye çalışarak. Dar  sokaktaki merdivenlerin bittiği yerde paslanmış bir demir kapıya  ulaştı. Kapıyı daha önceden anlaştıkları üzere iki defa aralıklı üç defa da seri bir şekilde vurdu. Demir kapının  gözetleme penceresi açıldı, içeriden bir çift yaşlı göz Kont'a baktı, ardından da kapıyı açtı. Buyrun Kont hazretleri diye içeri davet etti yaşlı adam Kont'u. kapıyı tekrar kapatırken de etraftan gören oldu mu diye kontrol etti.



Kont içeri girdiğinde eski ve virane evin avlusunda buldu kendini.
"Açık arttırma başladı mı?" dedi? Yaşlı adam, evet  efendim diğer avluda diyerek yalaka bir şekilde Kont'u bahçe kapısından eve aldı, evin içindeki kokudan burnunu koruyarak evin oteki kapısından diğer avluya geçti kont.

Yaşlı adam, Kont avluya girmeden önce "Efendim! Efendim bunu takmayı unuttunuz!" diyerek bir yarım maske uzattı. Come del'arte maskeleri benzeri elle tutulan bir maskeydi.

Bu avlu çok yüksek duvarlı ve etraftan hiç bir kimsenin içeriyi göremeyecegi bir yerdi. Etrafta bembeyaz ucuz kumaştan  elbiseler giydirilmiş 30 kadar genç kız  bekliyordu. Ellerinden birbirine zincirlenmiş bu genç kızları satın almaya gelmiş efendiler de yüzlerinde maskelerle keyifle kızları süzüyorlardı.

Kont, bu işi uzatmayı sevmezdi. Uzaktan kızları süzdü... Hırçın, işveli, suskun , ağlamaklı, ebleh, hastalıktan ölecek kadar zayıf, etli butlu, korkulu, çaresiz, umursamaz türlü türlü kızlara tek tek baktı. İstedigi köle burada değildi. Yine geldiği gibi hızla çıkarken, diğer kızların arkasında etrafı temizleyen kücük, minyon bir kız dikkatini çekti.  Yavaşladı, ona doğru yaklaştı. Adın ne senin? diye sordu kıza. Kız  doğruldu Marie efendim! dedi. Kont  "yaklaş bana marie" dedi. Kız elinde bir takım bezlerle dimdik  ve kararlı şekilde yaklaştı Kont'a. Kont  ellerini Marie'nin yüzünde gezdirdi. Sonra kendi ellerini kokladı.  Kendinden geçmişçesine Marie'nin duruşuna,  tenine,  saclarına, yüzündeki masum ama korkusuz ifadeye, bakışlarının altında yatan itaatkar duruşa daldı.  Kont'un eli marie'nin saçlarındayken yaşlı adam koşaral geldi. "efendim ama bu  kız....." daha cümlesini bitirmeden kont yaşlı adamı eliyle susturdu. Kaç para? diye sordu. Yaşlı adam "Efendim bu kız evin hizmetçisi, o satılık değil, annesi ölmeden önce onu bizim yanımıza bıraktı" dedi.  Kont, adama hiç aldırış etmeden Marie'nin yüzüne baktı...Fısıldayarak, benim hizmetimde olmak istiyor musun küçük Marie ? diye sordu. Marie, o an biraz kararsız kaldı, sıkılgan şekilde yaşlı adama baktı, yaşlı adam bir kelime edemiyordu. Marie'nin agzından ne cıkacak diye korkarak bakıyordu kıza ve kont'a.
Yaşlı adam o an , Marie'nin kücücük bir kızken yetim kalıp bu eve geldiğini, hiç masrafı olmayan, az yemek yiyen, söz dinleyen, yediklerinin hakkını çalışarak fazlasıyla veren bir kız oldugunu düsündü. Onu kaybetmek istemezdi. Hele ki bu acımasız Kont'un genç kızları kendi pis, ahlaksız şeytani zevklerine nasıl alet ettiğini tüm Paris duymuştken, zavallı Marie'yi bu adama teslim etmeye gönlü razı olmazdı. Tam bunları düşünürken Marie'nin agzından cıkan bir söz sessizliği bozdu "Sizinle gelip size hizmet etmek isterim efendim, tabi mösyö Jack uygun görürse" diye yaşlı adamı gösterdi.

Kont, yaşlı adama bakmadan bir kese dolusu parayı ona  uzattı ve kıza "Hazırlan, vaktimiz yok" dedi. Yaşlı adam umdugundan kat kat fazla olan para kesesini sevinç ve şaşkınlıkla  kucagında tuttu ve dondu kaldı. Tüm bu olanlara şahit olan  evin kadınları Marie'nin etrafını sardılar. Onu karardından vazgeçirmeye çalışan bir kalabalık Marie'nin peşinden diğer avluya koştu. Zaten yoksul bir yetim olan Marie'nin fazla bir eşyası yoktu, bir iki parça eşyasını da eski bir torbaya koymak zamanını almadı.Kont'un avluda yankılanan hiddetli "Acele Et!" sesiyle içi ürperdi ve koşarak , neredeyse vedalaşmadan kont'un indiği daracık merdivenlerden evi terketti.  Pazar yeri kalabalığından hızla geçip arabacının beklediği yere geldiler ve birlikte arabaya bindiler.  Kont, başını dışarı uzatıp, arabacıya "Şatoya gidiyoruz" dedi. Arabacı atları  kırbaçlayarak hızla o yoksul semti geride bırakarak , bastıran yağmur ve rüzgara karşı sürerek şatonun yolunu tuttu.

(Devamı sonra)

12 yorum:

Adsız dedi ki...

hadi artık yayınlayın:)

Nihal dedi ki...

evet devamı, devamı.. !!

Adsız dedi ki...

Birinin senin kurduğun hayalleri dile dökmesi ne kadar manidar.. Ve aynı zamanda huzur verici..

sanem dedi ki...

Keşke bu güzel hikaye bir bölümle son bulmasaydı :(( uzun, çok uzun zamandır bekliyorum ama hiç ses seda yok...

Red Dominum dedi ki...

sevgili sanem
hikaye aslında benim kafamda cok net ama zaman bulup uygun cümlelere dökemedim. haklısın. Bu uyarıdan sonra zaman ayırmaya çalışacagım.
Sevgiler
RED

sanem dedi ki...

Teşekkür ederimm :)).. İşte bugün gülümsemek için iyi bir neden.. :))

Adsız dedi ki...

biz bu hikayeyi seviyoruz.hikayedeki sokağın kokusunu biliyoruz,açılan kapının gıcırtısını duyuyoruz,avludaki nemli duvarlara dokunuyoruz,kontun hiddetli acelesi hissediyoruz.sizin bi okur kabileniz var ve "küçük prens" kitabında prensin gülünden sorumlu olduğu gibi sizde bizden sorumlusunuz.siz bize yazdınız bu hikayeyi ve biz bu hikayenin devamını bekliyoruz.evet beklemekte çok güzeldi.merak ettik,hayal ettik,şekil verdik ama biz kontu çok özledik..sevgiler

Red Dominum dedi ki...

Sevgili ADSIZ, geçen gun bu yorumunu, yanımda bir arkadasım varken ona okudum. Dedim "bak işte, ne kadar güzel ifade etmis kendini, ne kadar aynı frekansta bir dil ile okuyor yazdıklarımı. Yüzünü bilmem adını bilmem ama aynı tonda hissedebilmek bir blog okuruyla muhtesem bir his" dedim ona. Sagol, iyi geldi yorumunu okumak. Bloga yeterli zamanı ayırmaya tekrar baslamam lazım biliyorum. Sevgiler:) RED DOMİNUM

Adsız dedi ki...

bu gecelik adsızın adı "mutlu marie" olsun izninizle..yazdığım yorumu cevaplamanız çok değerli,çok sevindim.negüzel bi kabileyiz biz.bu hissettirdiğiniz aidiyet duygusu için ayrıca teşekkür ediyorum..

Adsız dedi ki...

Aradan yıllar geçmiş ama ben de hikayenin akıbetini merak ettim şimdi gördüğümde.

Red Dominum dedi ki...

hmm haklisin....taslaklarda duruyor devamı. fakat oturup yazmam lazım

Adsız dedi ki...

Arada sırada kontrol edeceğim o halde, umarım devamı buraya da gelir.