27 Ekim 2011 Perşembe

Acı'nın Diyalektiği ve Sıradışılığın Felsefi Yüzü

Acı'nın Diyalektiği

Acı eşiği konusu kişiden kişiye değişen bir kavram diye bilinmesine rağmen acı eşiğinin genişleyebilen ve keşfedildikçe sınırlarının aşılabildiği bir eşik oldugunu dusunurum. Dahası buna tanık olmuşluğum vardır.

Öncelikle acı eşigi doğuştan yüksek olan insanları ele alalım. Bunların ben istisna oldugunu düsünürüm. Cidden elinin mumdan yandıgını, parmagının kazara kesildiğini bile farketmeyecek kadar acı eşigi yüksek insanlar var. Fakat yaygın olan içgüdü yani beynimizdeki "timsah" kısım acıdan kaçma ve korunma eğilimi taşır. (Beynin timsah kısmından kasıt, kaçma ya da saldırma tepkisi veren ilkel beynimiz).


Acıdan kaçma eğilimi yaygınken acı eşiği de herkeste aşağı yukarı aynı oranda hassas gorunuyor. Fakat iş bdsm ya da sınırlarını keşfe çıkmaya döndüğü zaman timsah beynimize yani kaçma tepkisi veren icgudulerimize bilinçli bir "dur" diyebiliyor ve kendimize cesaret verebiliyoruz. Evet , sıradışına çıkmak insana belki devrim yaşatmıyor ama kesinlikle daha ilkelden daha gelişmiş bir noktaya ilerleme olanağı sunuyor. Acıdan kaçan biri sıradışı bir duruş sergileyerek acının sınırlarıyla yüzleşmeye başladıgında aslında acı eşiğinin sandıgından daha yüksek oldugunu goruyor. Daha önce hep kaçtığı için kendi bedeninin sınırlarıyla yüzleşmedigini farkediyor. Yüzleştikce cesaret bulup o sınırların ötesine gidebiliyor.

Aslında işin özü bu ve acı eşiğinin diyalektiği hakkında söylenebilecek herşeyi de yukarıda özetledim.

Fakat bunları yazarken başka şeyler de çağrıştı. Bedenin sınırları konusu. Bedenin sınırları sadece acıyla belirlenmiyor. Üşümek, okşanmak, ısınmak,dokunulmak, aclık, yorulmak, kasların zorlanması, aşırı yemek vs. Bin türlü sınırımız var. Sıradışılık ve özellikle BDSM ten'in bize sunulan sınırlarını devrimci bir duruşla aşma disiplini sunuyor. Bedensel disiplin asla tek başına bedensel disiplin değildir. Hani "futbol asla sadece futbol değildir" sözündeki gibi... Bedensel disiplinin sadece beden üzerinde etkisi yok. Hatta şunu diyebilirim ki bedensel disiplinin en az etkisi beden üzerindedir. Fiziksel etkiden cok düsünsel beyinsel ve tutumsal etkisi daha cok. İnsan beden, davranış, düşünce ve duygudan ibaret olmasına rağmen genelde bedeni söylemeye bile gerek duymayız. farkı yaratan 3 şeydir. davranışi(behavior), düsünce(Cognitive domain) ve duygu (Emotional/affective domain) boyutlarıdır. Bedeni disipline ettikçe önce hislerimiz, sonra duygularımız ve bunlardan sonra davranışlarımızda bir degisim görürüz. Bu 3 boyuttaki değisimi icimizde o kadar güclü hissederiz ki, bedenimizde yasaadıgımız değişimi farketmeyiz bile.... BDSM örneklerini düsüneceginize en basitinden 10 kilo verip fit olmus bir insanın hissettiklerini düsünün. Kendine guveni gelir, daha sosyal ve ozguvenli davranıslar sergiler, ve yasamın daha yasanası bir yer oldugunu dusunur. ya da tam tersi, 20 kilo alan bir insanın kişiliğinin bile tombiş insanların hic bir seyi ciddiye almayan geyik yapan, kendine bakmayan, bosvermis şen tombul kişiliğine donustugune tanık olursunuz. Beden , duygu, dusunce, tutum ve davranısları belirler. Evet.

Bu durumda BDSM'i sadece karsındaki submissive kişiye ya da koleye kendi egoları için acı veren bir efendinin sapıklıgı olarak gorenler ile aramda ciddi bir ayrım koyuyorum. Onlarca web sitesinde sozde bdsm ve efendilik guru'su seklinde dolanıp kölesini nasıl kırbacladıgını anlatan , karizma abi modunda gezinen kişi var. Burada ciddi teorik ve ideolojik bir ayrım var. Ortalıkta cokca böyle insan gezdigi icin , herkes bdsm'i sapıklık, ruh hastaligi boyutunda bir sadistlik, ya da cinsel bir fantazi saniyor. Oysa BDSM adı ile tarif edilen sıradısılık, itaat iliskisi, ruhsal ve bedensel disiplin, toplumsal beynin zincirlerinden kurtulma, bir gelişim okulu, cinsel sınırların bilinclatına ittikleriyle yüzlesme ve kişiyi en aşağılarda kölelştirme yoluyla en üstteki erdeme cıkarma felsefesi oldugunu anlatmak icin bir platform ve zemin yok. zaten adı üzerinde "sıradısı" ve belki underground bir hayat tarzı oldugu icin de cıkıp TV programlarında bunları da anlatmaya gerek yok.

Bu hayatta kendi dogrusu, felsefesi, yanlışı ve beyinsel mukayese gücü olan her kültürlü erkek ya da kadın zaten kendi icindekilerle yüzleşmiş ya da bir gün gelecekte yüzlesecektir. Yüzlestigi seyler arasında , kendi icinde bir submissive yan, bir köle ya da bir efendi buluyorsa onların üzerine gitme cesareti de gosterir. İçinizde sadece sapıklık ve cinsel fantazi varsa ve arkadasında baska düsünsel bir sey yoksa onu bulursunuz, icinizde insan denilen canlıyla yüzlesme cesaretiniz ve birikiminiz varsa o zaman bir felsefeyle tanısırsıniz ve bunu sadece sizi anlayacak insanlar dısında kimseyle de paylasmak zorunda degilsinzi. Yasayın ve yüzlesin kendinizle yeter. Hayat kısa ve milyonlarca yıllık insanlık genlerinin ruhumuza serptigi duyguların toplum tarafından bogazımıza dizilmesine izin vermeyenler hala çokça var. iyi ki varlar ve varız.

Hiç yorum yok: