9 Ağustos 2012 Perşembe

Sıradışılığın Hüznü Ve Gücü

1. Dişiköle ile bir akşam yemeği ve güçlülük...

Geçen akşamlardan birinde disikoleyle yemege cıktık.

 Yemesine içmesine dikkat etmeyen bir yanı var ve bu benim canımı cok sıkıyor. Bunu biliyor ama yine de az yiyen biri. Hatta iştahlı bir şekilde yemek yedigini, cerez cikolata vs. yedigini gormedim diyebilirim. Yemek yemeyi  açgözlülükle ozdeslestirmis beyninde. Bu da onu gucsuz kılıyor.   Neyse benim  zorumla mecburen karşımda tabakların başında durunca yemek zorunda kaldı sonunda. Devamını okumak için tıklayın...









Kölemin güçlü olmasını isterim. Bedenen ve ruhen. Öyle karşısında aciz canlılar görmek isteyen ve kendine efendi sahip falan diyen adamların aksine benim kölemin başı dimdik olmalı. Elbette sorgusuz itaat etmeli ama bedenen ve ruhen sağlıklı bir şekilde yaşamalı ne yaşayacaksa. Ben bir kölenin ya da köleliğe adım atmaya meraklı bir kadının, Efendi ile ilk gorusmelerinde alkol bile almalarına karşıyım. Çünkü  köle efendi ilişkisi beştaş oyunu değil! Sağlıklı bir kafa ve yine süregelen saglıklı bir bedenle hayat bulur. Alkole ve kolay kandırılabilen bir kölenin karmakarışık aklıyla yaşanan köle efendi ilişkileri ancak BDSM sitelerinde takılan efendi bozuntuları acizleri ilgilendirir, beni asla!!!

 Burada saglıklı kafa derken "normal ve düz mantıklı bir kafa"  demiyorum, saglıklı beden derken de fit, bedensel özürü olmayan falan da demiyorum. Narin gucsuz bir beden ve en ufak duygusal calkantıda altüst olan bir ruh halinden sozediyorum.

Köle - Efendi ilişkisi yaşayanların  bu 2 konuya (beden ve ruh saglıgı) dikkat etmesi gerektiği kadar  çelik bir iradeyle sosyal baskılara , yalnızlığa, diğerleri  tarafından anlaşılmamaya da  direnebilecek güçleri olmalı.

2. Marjinal miyiz biz? Marjinal misin sevgili sadık okuyucum sen?

Disikoleyle yedigimiz akşam yemeğinde ona şunu sordum. Kendini bunları yaşadıgın icin nasıl hissediyorsun? Marjinal hissediyor musun mesela?  Gülümsedi....Masumca " Tabi ki hayır efendim. Aslında sağlıklısı ve normali bu ilişkilerin. Ben asıl, normal ve sıradan bir ilişkiyi savunup ve gorunurde boyle bir iliski yasayıp sonra psikopatca birbirine saldıran, birbirini aldatan, birbiriyle tartısan ciftleri rahatsız ve sapkın buluyorum , ve sizinle olan ilişkimde bunlardan arınmış ve uzak güzel bir sey yasadıgım icin her gün minnet duyuyorum" gibi bir ifade kullandı.

Evet...Ben de kölelerim de hiç bir zaman kendimizi marjinal olarak gormedik. Çok insani, kendi halinde kendi evrenlerini kurmuş ve evrenin kurallarıyla huzur bulmuş olarak yaşadık, yaşıyoruz. BDSM'i bir altkültür olarak internette ve sex shop'larda satılan seks oyuncakları, kırbaç, kelepce, tasma, latex kıyafetlerle tanımlayan kişiler  (evet bunu boyle fantzi olarak yasayan marjinaller de yok degil) yüzünden köle efendi ilişkisi gibi kadın ve erkek ruhuna, kadın ve erkek rolune uygun erdemli, sabırlı, ozgurlestirici bir iliskiyi marjinal olarak hayatın dışında gösteriyorlar. Oysa kole efendi iliskisinin icinde  erdem, disiplin, kendinle yüzleşme cesareti, eskiden ayıp ya da utandırıcı bulduğun yanlarını keşfedip onlarla barışma süreci,  teslim olmanın hazzı ve huzuru, efendinin şevkati ve şiddeti, yalansız, ückağıtsız ve her zaman dogru ve düzgün tavırlar (herkese karşı...) olduğu zaman, marjinallikten , ayrıksı bir alt kültür olmaktan öte bir yaşam tarzı olabiliyor kendi başına BDSM.  Fakat toplumun konuştuğu dilden farklı bir dil konuşan bir yaşam tarzı....


3. Herkes bizim  erdem dolu dilimizi konuşmuyor ve anlamıyor olabilir. Takmıyorum, siz de takmayın!

Herkes bir köle ve efendinin içtenliği ve erdemini taşımıyor. Bunu biliyoruz. Bu bizim canımızı sıkmıyor. Herkes bizim nezaketimizi, erdem dilimizi ve onların kendilerinde gormek istemdiği  yanlarını kendimizde bulup bununla barışmamızı anlamak durumunda değil. Herkes bizim dilimizi konuşmuyor. Henüz bu cesarette degiller ya da bunu farketmişler ama tercih etmemişler. İkincisine yani tercih etmemeye özel bir saygım var. Fakat kole efendi ilişkisi yaşamayan büyük cogunlugun , kalabalık olması  kendi erdemsizliklerini unutup bizlerin kimseye zarar vermeyen yaşam tarzımıza laf söyleme özgürlüğünü onlara vermez. Özgürlük değil küstahlık demek lazım. Herkes yerini bilsin!  

Ey sadık okuyucum, herkesin senin farklı, özgür, erdemli dilini anlamasını bekleme, anlamıyorlar diye üzülme! Bu onların eksiği, senin değil ki!

Dünyada kimseye zarar vermedikten sonra (doğa ve hayvanlara dahi) herkes kendi yaşam tarzında yaşayabilir. Ve kimse onları , yaşam tarzından doalyı aşağılayamaz. Kole efendi ilişkisi hakkında internette sagda solda aşağılayıcı ifadeler kullananlara gülüyorum sadece.  Kendiyle aynı dil, aynı kavramlar konuşulmayınca ırzına geçildiğini düşünen zihniyetleri takmıyorum hiç bir zaman.

Kole efendi ilişkisini eglence malzemesi yapan , dinsel ya da ahlaksal sacmalıklarla elestirmeye calısanlar ve icindeki insan faktorunu es geçen hödükleri tamıyorum evet . Buradan Hüseyin Rahmi Gürpınar'a selam edeirm. 




4. Sıradışı hislerin ve yaşantıların getirdiği hüzün!
Fakat  toplum normlarına göre "sıradışı" diye  adlandırılan  (İyi ki cok sükür sıradan ve sıra işi degilim, bununla gurur duyarım) yaşam tarzlarındaki insanların bir hüznü var. Nedir bu hüzün? Mesela dünya iyisi bir kadın, işinde gücünde...Finanscı, bankacı, öğretmen, hemşire,öğrenci , yönetici, ev kadını vs... İşte bu kadın vicdanlı,  düsünceli ve ince, nezaketli biri. Fakat özel hayatında sıradışı yanları var. Ne bileyim günde 5 defa zorla becerildigi hayaliyle masturbasyon yapmadan rahat edemiyor. Ya da sekste şiddeti seviyor. Ya da bir erkege kendini kullandırtmak istiyor. Ya da benliğinin bir kil gibi bir efendi tarafından şekillendirilmesini istiyor. Ya da biseksuel ve kadınları arzuluyor, ya da aynı anda birden cok erkekle yatmanın hayalini kuruyor veya tüm bunları hayal etmenin otesinde yaşayabiliyor.

5. Bu kadının en büyük zorluğu bir yanda kendi gibi olmak ve icinden geleni utanmadan sıkılmadan yaşama istegi diger yandan da en yakın kız arkadaslarının bile onu anlamakta bazen gucluk cekmeleri. Bazen bu zorluk daha da ciddi hale gelir. Kadın bunları kendi başına yaşar ama bu kez de sevgili olarak ya da koca olarak hayatına giren erkek kadının bu yanlarını olumlamaz , ve kadın aynı kadın olarak kalırken bu kez icinden gelenleri bastıran  biri haline gelir. Bu  "normal" ilişkiyi, bu  onu oldugu gibi kabul etmeyen ilişkiyi kendi varlıgı icin bunaltıcı  , kimliğini yokeden bir tehdik olarak gorur. Boşansa boşanamaz, sevgilisinden ayrılsa bu kez yaşanmışlıkların hatrına acı cekmekle karsı karsıya gelir. Tek istediği, içinden gelen bu hislerin aslında ne kadar insani ve ne kadar ona soluk aldıran hisler oldugunu  hayatındaki erkegin de gorebilmesidir. Ona orospuluk yapiyorsun dememesidir. Onu acgozlu fahişenin teki olarak gormemesidir. tek istedigi bir kadın ya da bir insan olarak cok dogal bir şekilde icinden gelen hislerle  yüzlesme ozgurlugunu , en sevdigi adamdan gizlememektir.   Sıradışı duyguları ve hisleri olan bir kadının bu duygulardan dolayı sucluluk duymak zorunda olması cok hüzün verici degil mi? Adam mı öldürdü? Doğayı mı kirletti? yolsuzluk yapip başkalarının hakkını mı yedi? Birini mi aldattı? başkasını  kullanarak kendi adına çıkar mı  sagladı? Hayvanlara eziyet mi etti? biri hakında dedikodu mu yaptı? bencilce haksızlık mı yaptı? Hayır! Kimseye zarar vemedi. Sadece kendi duygularını yaşamak istedi. Hatta yaşamayı geçti, en azından bunu utanmadan sucluluk duymadan, yargılanmadan  cok dogal haliyle ifade etmek istedi. Kime? sevgilisine, veya kocasına... Fakat bunları en yakınına bile anlatamadıgı icin hüzünlü bir durumda  kendini bastırdı.
Maskeler taktı..Maskenin altında sadece hüzünlü bir yüz vardı ve o kadının en yakını oldugunu  iddia eden adam, sevgilisi ya da kocası,  o maskenin altındaki hüznü yarattıgını  farketmedi bile. Kadın duygularını bastırmaya devam etti....  Bastırılan herşey bir gün patlar!

6. ACİZ SEVGİLİLERİN VE KOCALARIN YERİNİ DOLDURAN EFENDİLER
Buradan şu sonuca varıyorum. İçinden gelen hisleri dinleyen her kadın, onu oldugu gibi kabul edip , onun hislerini anlayabilecek, onu yargılamayacak, herseyiyle en kirli fantazisiyle bile o kadını hayatının en degerli şeyi olarak konumlandırabilecek bir erkeği buldugunda zaten doğal olarak o erkeği EFENDİSİ olarak görür.

Efendi olarak goremedigi, onu kabullenme cesaretini ve büyüklüğünü göremediği erkege karşı egosunu büyüten kadın şımarık, dişli, küstah bir hale gelir bu tür erkeklerin yanında. Ya da icine atarak kendini eritir bitirir. Bu yaşadıklarını anlatacağı kimse yoktur.

Ancak gerçekten erdemli, felsefi duruşu sergileyen bir efendiye rastlarsa  kendini oldugu gibi sınırsızca açar ve anlatabilir. Ve  o efendiye köle olarak da disipline olur kendi kendine özüne döner.

Yapılandırılmış, bir kontrat cercevesinde yürüyen bir efendilik ilişkisine bile gerek kalmadan doğal bir efendiliği inşa eder o erkek. Kadınların kendine altını cizerek Master, Efendi diyen benim gibi adamlara yönelmesinin nedeni, onları oldugu gibi kabul edip sevecek erkeklerin olmaması. Oyle erkekler olsa, kadın zaten dogasına donecek, her kadında az ya da cok bulunan submissive yanlarını  o erkege hediye olarak sunacak.

Sırf  hissettigi seyler yüzünden onu yargılamayan erkegi , sırf da bu yüzden efendi olarak gorecek onunde egilecek o adamın. Biz gerçek Efendi'ler , egosu şişmiş, karsısındakini kabul edemeyen, kadının bazı hislerini kendine karşı yapılmış bir saldırı olarak goren , ya da henüz büyümemiş bir şımarık cocuk gibi tepkiler gosteren erkeklerin  oluşturduğu boşluğu dolduruyoruz. Anlayışımızla, ozgurleştiriciliğimizle, disiplinimizle, yönlendiriciliğimizle....

(Disiplin konusu ayrı bir yazı konusu.Kadının kadın olmaktan kaynaklı kontrolsüzlüğü ve beyinlerinin o içlerinden gelen hislere fazla takılıp, akıntıya kapılıp apayrı sacma yerlere gidisini engelleyememesi yüzünden disipline ihtiyaçları var. Kocaman ve tartısmaya acık bir yazı konusu. Geniş bir zamanda bunu yazmalıyım)

7. SONSÖZ

Sıradışı hayatların sahipleri! Size marjinal diyenleri önemsemeyin! En büyük varlığınız "siz" siniz. Kendiniz olabilmek. Bunu sosyal bilimler kürsülerinde Maslow'un piramidinde  , "insanın kendini gerçekleştirme ihtiyacı" olarak bağıra çağıra anlatanlar, yıllarca bizlere öğretenler,   sen  kendini gerçekleştirmek icin "beni vareden duygular ve hisler bunlar " dediginde sana sucluluk ve utanc duygusu yaşatırlar. Onlar oysa piramidin en alt basamagında yani en ilkel ihtiyaçlarda hapsetmişler kendilerini. Ve seni de orada tutmaya calısıyorlar ve üçgenin en üst noktasına yani kendini gerçekleştirmeye cok uzaklar.  Kendin olmanı istemiyorlar , cünkü sen varlıgınla, onlara  , kendilerinin daha henüz maslow piramidinin en altında olduklarını anımsatıyorsun. Bunu soylemesen bile işyerinde, okulda, arkadas cevrende varlıgınla bile bunu anımsatıyorsun onlara. Bu nedenle yalnız hissediyorsun. Bu nedenle hüzünlü günler yaşıyorsun zaman zaman. Bu nedenle kafan karısıyor ve "acaba ben cok mu ahlaksızım? acaba ruh hastası mıyım? niye boyle sapıgım?" diyorsun. Sana bunu onlar boyle hissettiriyor. Onlar senin kendinle barışma cesaretini göstermedikleri için, yukarı cıkanı aşağıya yani kendi seviyelerine cekmek icin paçana yapisiyorlar, seni yargılıyorlar, ya da  kendini ifade etmene olana saglamıyorlar.

Ey sevgili sadık okurum!

Hic hüzünlenme, ve güclü ol! Zaten kendinle barışarak, en gizli hislerini en önce kendine itiraf ederek enbüyük güclülügü gösterdin.  Onların sana yaptıgı şey gücsüzlük ve ahlaksızlık! Seni yargılamaya, elestirmeye ve kendine benzetmeye kimsenin hakkı yok.

Bu onların erdemsizliği ve ahlaksızlığı! Kendini asla ahlaksız hissetme! Bu gezegene bir zarar vermiyorsun! Kendi sınırlarında masumca geziyorsun.  Bir kez bile hislerinden dolayı  kendini suçlama! Senin masumiyet dilini anlamayan, henüz o cesarete ve olgunlıga erisemeyenlere sadece acı bir gülümsemeyle bak ve ayna karşısına geçip kendi saçlarını okşa  benim yerime bugün!


3 yorum:

Sabri dedi ki...

Uzuluk konusunda aşmışsınız bu postunuzda, gecikmesi normalmiş...

Detaylı yorum için bu gecemi ayırıp okumam lazım :-)

Red Dominum dedi ki...

Teşekkürler Sabri üstad!

Kamuya açık alanda biraz yumusatarak ve sulandırarak yaziyorum...Sulanınca da uzuyor işte:)
Yoksa söyledigim 2 -3 mesajım var yazının icinde hepsi o kadar:)

Sabri dedi ki...

Aslında çok mesaj var sanki; İlk görülenler;

Yemek için yaşamak ve yaşamak için yemek arasındaki ince köprü.

Bedensel kusurların kölede ne kadar öenmli olduğu.


Daima yalnız olmaya mahkum efendi.

Seksi evinde bulamayan azmış seks arayan kadınların aslında doğalarında olan efendiliğini araması. Seksin aslında bir kölelik konusu olmaması.

Hüseyin Rami Gürpınar'ı rahmetle anıyorum.

Sevgiler