22 Mart 2012 Perşembe

Bir görüşmemizde yaşananlar ve iç sesim

Ellerini başının arkasında  gergin şekilde tutmuş bekliyor. Sırtına ısırıklar bırakıyor, eteğini yukarı sıyırıyorum...

Gögüs uçlarına klipsler takıyorum. Canın yanıyor mu? diye soruyorum, yandığını bile bile. Kıvranmasına rağmen  zorlanarak "I ıhhh! Yanmıyor Efendim" diyor.

Clips'in sıkma gücünü arttıran vidayı sıkıyorum, ya şimdi yanıyor mu canın? dememe bile gerek kalmadan can acısıyla bükülüyor.

 
Sesimi yükselterek  azarlıyorum.  Ensesinde yere paralel ve gergin durması gereken kolları  acıdan dolayı   kapanmaya başladı diye kızıyorum...   Acı çekiyor olabilirsin ama dimdik ve gergin şekilde heykel gibi durman gerektiğini unutmamalısın degil mi diyorum. Hak veriyor ve gogus uçlarındaki acıya rağmen yine toplarlanıyor ve dimdik duruyor. Artık acı beden hareketlerinden değil , yüzündeki ifadelerden okunabiliyor bir tek.



 Bu acıyı anımsatma törenini kısa kesiyor , klipsi çıkartıyor hatta gogus uclarını opuyorum biraz acıı geçsin diye. "Teşekkür ederim Efendim" diyor.

Klipsleri en gevşek moduna getirip tekrar takıyorum. Bu kez acımadığını biliyoruz. Belki küçük bir sızı o kadar.

Gogus morluklarını sevdigim icin , bir gogsunun yanına ısırık izimi de bırakmayı ihmal etmiyorum.

İç sesim , ah o dışıma çıkmayan iç sesim elbette benimle konuşuyor bazen böyle durumlarda. Kimsin sen? diyor bana. 
Niye böyle yumuşacık kalpli, böyle tatlı ve güzel , kimseye zararı dokunmayan, zeki, zengin ruhlu,  küstah ya da şımarık olmayan,  üstelik beni tüm varlığıyla seven bir kıza bunları yapıyorsun?  

Neden ona tensel acı veriyorum? Neden? Yanıtını bilmeme rağmen bu soruyu sorup yanıtı tekrar etmek bir tür iman tazelemek aslında. Yaptığım şeyi sorgulayarak tekrar tekrar davranışlarımın nedenini anlayarak iman tazeliyorum. Bunu yapmama neden olan en temel içgüdü elbette ki cinsel bir içgüdü.

 Fakat sen cinselliği her zaman sertlikle tanımlayan biri değilsin ki? Nedennnn?? Neden o halde böyle davranıyorsun? diyorum kendime.

Çünkü en medeni halinden çıkartıp en doğal haline indirgemek o cinselliği, öğretilen sevgililik, partnerlik vb. ilişkilerinin aksine bir hale getirmek ruhumu aydınlatıyor.Ama bu, ona acı vermemin en temel gerekçesi değil ve olamaz. İçimden gelen durdurulamaz bir cinsel şiddet ihtiyacı yok. Hatta biraz daha planlı yaptığımı söyleyebilirim bunu. İçgüdüsel bir saldırganlıkla değil. Benimki sadece, bir şey yaparken o şeyden aynı anda zevk de almak. Yoksa zevk almak icin yapmadıgım kesin.

Tamam madem cinsellik sadece bu şiddetin sende bir yansıması ve bir sonuç...Yarattığı cinsel duygudan keyif alıyorsun ama o halde asıl nedeni ne bu zavallı kıza böyle davranmanın?

Yanıtını yine biliyorum. Onu daha büyük acılardan kurtarmak! 

Peh ! Ne büyük ne ulvi görevler edinmişsin sen kendine Red Dominum!
Beni yanlış anlayacağını biliyordum. Fakat  bir insanın gönüllü olarak teslim olması ve acıyı göğüsleme cesaretine yanıt olarak ona sunduğum bu zemin benim mutlu ediyor. Bunun bir terazisi yok. Ölçemiyoruz. Fakat kölemin eski hayatıyla şu anki hayatında yaşadığı hisleri tartarsak  hislerin yoğunluğu ve gerçekliği ve içsel proseslerinin  büyük bir enerjiyle harekete geçmesi hangisinde ağır basar biliyorum. Bana teslim olduktan sonra....

Murathan Mungan'ın  sanırım Lal Masalları'nda bir öykü vardı. Bir obada delikanlı ağanın kızına aşık olur ama kızı ona vermezler fakir diye.  Derken delikanlının sevgilisini başka bir ağanın oğlu ile evlendirirler. Delikanlının yapacağı hiç bir şey yoktur. Sevgilisi evlenmeden önce onu son kez görebilmek için bıyıklarını ve vucut tüylerini keser, dansoz kıyafeti giyerek kadın taklidi yaparak, sevdigi kadının düğününde köçeklik yapar. Burada eziklik mi vardır yoksa ruh büyüklüğü mü? Delikanlının o an yaşadığı hissin sadece acı olduğunu mu düşüneceğiz? Acı olsa bile sevgilisini görmenin sevinci ve mutluluğu da vardır. Kölenin de tensel acının varlığına rağmen, ruhsal olarak kendini disipline etmenin getirdiği bir mutluluğu görmezden mi geleceğiz?)



Sonra yüzükoyun yatırıp  ellerini arkadan ayak bileklerine bağlıyorum.. Öylece bekeletiyorum bir süre...El bilekleri acıyınca  ipi cozup daha gevşek hale getiriyorum.Sonra içimdeki hayvanı dışarı salıyorum...Döverek hakaret ederek....Nereye kadar bu durumla barışık kalacağını merak ederek...

Evet onun kabul edebileceği sınırlarda ruhsal yolculuklarımızı sürdürüyoruz. Kücük kızım, kölem , oyuncağım, öğrencim.... Canı yandıkça "Teşekkür ederim Efendim" diye inleyen sesi geliyor kulağıma.

Sonra  çözüp yere oturtuyorum ben koltukta otururken başını dizime koyuyor. Saçlarını okşuyorum. Dünyada şu an en çok olmak istediği yerde, dizimin dibinde o an.

11 yorum:

Red Dominum dedi ki...

Hayıflanmıyorum. İç seslerimiz aynı anda bize birbiriyle çelişen binlerce mesaj verirler. Ben sadece birini dillendirdim ve sorularına yanıtlarım var zaten.Ona niye bunu yapıyorum gibi bir kaygı içinde degilim. Ona bir şey yapmıyorum cunku aslında. Biraz trajikleştirdim anlatım içinde o kadar:) Ayrıca yarım akıllılık değil kendiyle yüzleşme cesaretidir bir kölenin yaptıgı. Birçok insanın farketmekten ve yüzlesmekten uzak oldugu yanlarını gorebilmek zeka ve farkındalık becerisinin en üst seviyede olmasını gerektirir. Sence ben aptal bir koleyi sahiplenecek birine mi benziyorum. En azından yazılarımda özellikle bunu belirtiyorum. Selamlar

Adsız dedi ki...

tenini hep esmer olarak düşünmüştüm..kumral galiba..zarif bi vucudu var...yüzünü görmek imkansız tabi...ama en merak ettiğim şey onun yüzü..ince dudaklar, uzun kirpikler, koyu kahve gözleri:))

Red Dominum dedi ki...

Adsız bey kardeşim. Uzun kirpikler ve koyu kahve gözeri konusunda haklısın. Ben her gün görüyorum o yüzü senin yerine, sen merak etme hiç.

Arzu dedi ki...

Kölenizin ayakkabılarına bayıldım ^^ Ben de yüzünü merak ediyorum açıkçası ama eminim asla görmeyeceğiz. Bacakları da çok güzel.
Bu arada yaşınızı çok merak ediyorum, dişi kölenin 25 civarıydı sanırım.
" Bu acıyı anımsatma törenini kısa kesiyor , klipsi çıkartıyor hatta gogus uclarını opuyorum biraz acıı geçsin diye. "Teşekkür ederim Efendim" diyor."
"Sonra çözüp yere oturtuyorum ben koltukta otururken başını dizime koyuyor. Saçlarını okşuyorum. Dünyada şu an en çok olmak istediği yerde, dizimin dibinde o an."

Bu alıntı yaptığım 2 bölümü de çok sevdim ben. Güzel yazıyorsunuz teşekkürler.


Red Dominum dedi ki...

Arzu ben ne kadar güzel yaziyorsam sen de o kadar güzel okuyorsun...
yasım 38.
disikolenin yüzünü gormek icin arkadas olmanız lazım onunla once. Ki bu imkansız degil. buradan tanısıp da yüzünü goren kızlar oldu. Bence dünyanın en guzel bakıslı ve gülümseyen kızlarından biridir disikole:)

Adsız dedi ki...

bu gönüllü bir ilişki neticede..dosdoğru söylemem gerekirse, fiziksel acı, aşağılanma benim de hoşuma gidiyor..kadınlar çoğu erkeğin sandığından daha güçlü. başkaları bu kadın kullanılıyor, yazık bu adam buna eziyet ediyor dediği noktada aldığım zevkin tarifi yok:)

Red Dominum dedi ki...

Adsız, gizli mazoşizmin kadınların bir çoğuna özgü bir özellik oldugunu biliyoruz. Asıl konu bunu kendinde keşfedenler ve keşfedemeyenler konusu:) Sevgiyle

Meraklı dedi ki...

Dişikole ye nasıl ulaşabilirim, blogu na da giremiyorum.

Red Dominum dedi ki...

Meraklı merhaba...
Dişikole 2 yıl once blogunu kilitledi. Ulasamazsın malesef. Bazen buraya gelip okuyor yorumları, nadiren de kendi de yorum yapiyor o kadar.

Shuzumid dedi ki...

Bi arkadaşım grinin elli tonu filmini sürekli dile getirerek merakımı daha da arttıkça izleme isteği oluştu icimde. Filmi izledikten sonra kafamda onlarca yüzlerce soru ile yüz yüze geldim ve sonuç buradayım okuduklarım düşünceler yorumlar ve görüşler öyle mutluyum ki sanki doyuyorum bu şekilde ifade edebilecek kadar dile hakimim. Kendimde gelistirmem gereken o kadar çok şey varmış ki çok teşekkürler. Bu arada size danışmak istediğim konuları mailinize atabilir miyim?

Red Dominum dedi ki...

Shuzumid merhaba

Kendini keşfetme sürecinde olman heyecan verici. Dönüşümü yaşamak güzel bir histir.

Elbette blogumda sag tarafta Bana soracagınız sorular bölümünde mail adresim var. Bir çok mail geliyor bana elimden geldigince yanıtlamya calisiyorum
Sevgiler
RED